Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun “başörtüsüne yasal düzenleme” önerisinde nasıl el yükseltip bunu Anayasal düzenleme önerisine çevirdiğini dün partisinin Samsun’daki etkinliğinde anlattı:
“Buna gerek var mıydı? Aslında buna gerek yoktu. Fakat burada sağ olsun Sayın Kılıçdaroğlu, bize bir yerde bir pas attı. Bizim de bu pası değerlendirmemiz lazım. Arkadaşlarla hemen çalışmaya başladık ve dedik ki Yasal düzenlemeyle bu iş çözülmez. Ne olacak? Yapmamız gereken şey, gelin biz bir anayasal düzenleme yapalım ki önüne gelen bu konuyu istismar etmesin.”
Ne diyelim? Sanki eliyle koymuş gibi bulmuş!
Fakat Erdoğan, aynı konuşmasında Kılıçdaroğlu’nun yasal düzenleme önerisini istismarcılıkla itham ediyor ve bu istismarın önüne geçmek için Anayasal düzenlemeyle cevap verdiklerini söylüyor.
Aslında Erdoğan bir bakıma haklı. Kılıçdaroğlu’nun cumhuriyete ve laikliğe bakışı, teorik olarak Erdoğan’a yakın. Erdoğan, cumhuriyeti suçlayan, mağduriyetler tarihçesi uyduran, ulus devlet karşıtı siyasal İslamcı köklerden geliyorsa Kılıçdaroğlu’nun ideolojisi de bu siyasal İslamcı kökleri meşru ve cumhuriyete karşı haklı buluyor. Tam da bu yüzden cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılması gerekmektedir. Hatta sadece CHP değil, CHP ile birlikte bu “genel toplanma alanındaki” tüm muhalifler, hiç işlemedikleri suçlar için helallik dilemelidir.
Kılıçdaroğlu’nun burada Erdoğan’dan farkı, saldırganlıkla değil, nezaketle yaklaşması. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’na yönelik “istismar” ithamı, basit bir karalamanın ötesinde. Daha çok aynı ideolojiyi paylaşan iki grubun alan kavgası gibi…
CHP, AKP’nin sahte tarihini paramparça edip asıl kadın düşmanının, asıl istismarcının kim olduğunu göstermeye gayret etseydi bugün karşımızda bu kadar mağrur ve saldırgan bir AKP yerine, ılımlı mesajlarla kamuoyunu kazanmaya çalışan savunmada bir AKP olacaktı.
Bu arada Molla rejiminin pislikleri, tüm İran’a yayılan protestolarıyla bir bir ortaya serilmişken kaybedilen tarihi fırsat paha biçilmez değerde. AKP’nin gönülden bağlı olduğu, hatta para aklaması için yıllardır destek verdiği rejimin meşruiyeti onarılamaz biçimde yara aldı. Oysa, AKP ve MHP’nin el birliğiyle geçen hafta meclise gelen Anayasa değişikliği metni tam da böyle bir pislik düzeninin, Molla karanlığının kapılarını aralamıyor mu?
Değişiklik önerisinin çok masum gibi görünen ama özünde teokratik faşizmin ruhunu barındıran hükümlerini bir kenara bırakacak olursak, teklifin daha güncel bir amacı var. Referanduma götürmek, referandumu seçimlerle aynı güne denk getirmek ve seçimlerin tüm tartışma zeminini basit bir EVET-HAYIR söylemine kurban etmek.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, iki ay önce konunun buraya varacağını tahmin etmiş miydi, bilemiyoruz. Etmediyse tabi ki kötü. Ama ettiyse daha kötü! 2023 seçimlerini kendi elleriyle muhalefet açısından hiç de arzu edilmeyecek bir zemine kaydırmış olduğu ortada.
Meclis oylamasında muhalefetten fireler elde ederek 400’ü bulmak, kuşkusuz AKP için zafer sayılır ama bu pek olası değil. Dolayısıyla AKP’nin asıl hazırlığı referandum üzerine. Seçimlerdeki kitlesel tartışma havasını türbana indirgemek muhalefetin elindeki söylemleri öldürecektir. Ne yolsuzluklar, ne hayat pahalılığı, çalınan gençlik, ne de 20 yılın herhangi bir hesabı… Ne de bugün Kılıçdaroğlu’nun uğrunda Adalet Bakanlığı önüne yürüdüğü 6 yaşında çalınan hayat! 7 Haziran-1 Kasım arasında oynanan kumardan daha kansız ve daha masrafsız olduğu kesin.