Erdoğan’ın Cumhur ittifakı için “Katılım ne kadar güçlü olursa o derece hayırlı olur” diyerek İYİ Parti’ye yönelik ittifaka katılım çağrısında bulunması, bir süredir iktidar bloğunun İYİ Parti’ye yönelik ısrarlı davetinin bir devamı olarak görülebilir.
Geçtiğimiz günlerde de Devlet Bahçeli Akşener’e “evine dön” çağrısında bulunmuş, yerel seçimlerde bir işbirliği önermiş ancak Akşener buna olumsuz yanıt vermişti.
Akşener, dün yaptığı açıklamada da, Erdoğan’a cevaben “tüm siyasi partilerin seçime tek başına girmeleri gerektiğini” söyledi.
Akşener’in bu konuda çizgisi net ve bir ittifak siyasetinin artık mümkün olmadığını defalarca dile getirdi.
Ancak tüm bu açıklamalara rağmen AKP’nin ve MHP’nin İYİ Parti’ye yönelik ısrarlı davetinin bir anlamı var: Parti içindeki “zayıf halka”yı bulmak.
Nitekim İYİ Parti içinde yerel seçimlerde AKP ile işbirliği yapılabileceğini düşünenler de var.
Geçtiğimiz aylarda Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu “CHP ile yapılan işbirliğinin hep kaybettirdiğini, galibiyet için AKP-MHP’nin desteklenebileceğini” söylemişti.
İYİ Parti içinde“galibiyet için” iktidara destek olabilecek unsurların ortaya çıkarılmasının amacı ise İYİ Parti içinde bir bölünme yaratmak.
Cumhur ittifakına destek üzerinden başlatılacak bir iç tartışma, İYİ Parti’nin varlık sebebinin ortadan kalkması ve partinin dağılması anlamına geliyor.
Kimileri için “galibiyet” kazanan tarafta olmak ve kurtlar sofrasından pay kapmak anlamına gelebilir.
Ancak İYİ Parti açısından en önemli galibiyet iktidara ortak olmak değil, milliyetçi ve laik kesimler açısından “sığınacak bir liman” olabilmek.
İYİ Parti’nin kazanılan milletvekilliklerinin ya da belediye başkanlıklarının çok ötesinde bir toplumsal etkisi var.
Bunun sebebi muhalif kitlelerin CHP’ye duyduğu büyük güvensizlik ve umutsuzluk.
Sadece “psikolojik” bir durum değil bu, Türk milletinin HDP’ye yanaşmayan; milliyetçi ve aynı zamanda laik olabilen bir siyasete duyduğun ihtiyaçtan da kaynaklanıyor.
Küçük kazanımlar adına iktidar bloğuyla yapılabilecek en ufak bir pazarlık bile bu görüntüye halel getirecek ve İYİ Parti açısından büyük bir prestij kaybına yol açacaktır.
Falih Rıfkı Atay, “Babamız Atatürk”te genç subay Mustafa Kemal’in Suriye Cephesi’nde geçen güzel bir hatırasını anlatır.
Osmanlı ordusunun bazı subayları, köylere baskınlar yapmakta ve buralardan ganimet toplamakta sonra da bunları paylaşmaktadır.
Atay aktarıyor:
“Birlik başındakiler yine bir hayli para toplamışlardı. Mustafa Kemal’e de bir hisse vermek istiyorlardı. Onun için ya şerefli gelecek zamanlara doğru yükselerek gitmek veya o yaşta para uğruna lekelenmek vardı. Maddi çıkarlar karşısında küçülenlerden büyük yetişmez.
Mustafa Kemal kararını vermişti. Vurgundan pay alıp almamakta tereddüt eden bir arkadaşına sordu:
– Bugünün adamı mı olmak istiyorsun, yoksa yarının mı?
– Elbette yarının adamı olmak isterim.
– Öyleyse hisse alamazsın, ben de almadım ve alamam.
O sırada alayında bulunanlara da şöyle seslenmişti:
– Arkadaşlar, ben namuslu askerim. Benimle arkadaş olmak isteyenlerin de namuslu olmaları gerekir.”
Çok derin anlamlar içeren bir hikayedir bu.
AKP iktidarı “iktidar nimetlerini” İYİ Parti’nin önüne sererek ortak olmasını istiyor.
Böyle teklifler kimileri için çok caziptir, ağzı sulananlar elbette vardır.
İYİ Parti “yarının partisi” olma kararını vermişse, kararlılığından vazgeçmemeli.
Aksi bir durum kendileri açısından hüsran olur…