Son zamanlarda Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesini hilafet-şeriat tartışmaları oluşturuyor.
Özellikle İsrail ile Hamas arasında yaşanan çatışmaların da etkisiyle Türkiye’de şeriatçı-hilafetçi bir siyasal iklim hakim olmaya başladı.
Hizb ut-Tahrir gibi örgütler hilafet çağrısında bulunulan yürüyüşler, toplantılar yaparken; son olarak AKP’nin yeni yılın ilk gününde gerçekleştirdiği sözde Filistin yürüyüşü, şeriat yürüyüşüne dönüşmüştü.
Yürüyüşten sonra yürüyüşe katılan ve elinde tevhid bayrağı taşıyan bir kişi ile bir Türk genci arasında yaşananlar da tartışmaları iyice alevlendirmişti.
Erdoğan, dün katıldığı Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi’nde yaptığı konuşmada hilafet-şeriat isteyen gruplara, tarikatlara sahip çıkarken, şeriata karşı laikliği savunanları da “din düşmanı” ilan etti:
“Farklı maskeler altında şeriat düşmanlığı var. İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık esasında dinin bizatihi kendisine husumettir.”
Burada İslam başka şeriat başka, Türkiye’nin asıl gündemi şeriat değil yoksulluk vs. tartışmalarına girmeyeceğiz. Çünkü Erdoğan’ın derdi bunların hiçbiri değil.
Erdoğan yoksullukmuş, enflasyonmuş, geçim sıkıntısıymış, hakmış, özgürlükmüş bunların hiçbirini umursamıyor. Erdoğan’ın en başından beri tek bir derdi var, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik rejimini ortadan kaldırıp yerine şeriata dayanan bir devlet kurmak.
İBB Başkanı seçildiği yıl olan 1994’te katıldığı bir televizyon programında Aziz Nesin ile tartışırken “Ben şeriatçıyım” demişti. Yine aynı yıl kapatılan Refah Partisi’nin Ümraniye İlçe Örgütü’nün yeni hizmet binasının açılış töreninde kalabalığa ‘‘Hem laik hem Müslüman olunmaz. Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek’’ sözleriyle seslenmişti.
Bugün Erdoğan’ın şeriat açıklamalarını hayretler içerisinde izleyen, yersiz bulanlar o günleri hatırlarsa, Erdoğan’ın en başından beri bir ajandası olduğunu ve zamanı geldiğinde bu ajandaya göre hareket ettiğini bilirler.
Nasıl ki Erdoğan için demokrasi bir tramvaydı ve gittikleri yere kadar gidip sonra ineceklerdi, şeriat da öyledir. Erdoğan demokrasi tramvayından ineceği durağa geldiği için ineli çok oldu. Şimdi ise sıra şeriata geldi.
Anlaşılan Erdoğan şeriat için de zamanın geldiğini düşünüyor. Demokrasiyi geçtiler, Anayasayı da geçmeye hazırlanıyorlar. Sırada ise şeriat var.
Aslında şeriat meselesini Anayasa meselesinden ayrı düşünmemek lazım. AKP’nin yıllardır sürdürdüğü “Yeni Anayasa” tartışmalarının ise tek bir hedefi var: Anayasa’nın ilk 4 maddesi! Artık AKP açısından tek bir sorun var: Zamanın gelip gelmediği.
Hedefine varmak için gerekirse papaz elbisesi bile giyeceğini söyleyen Erdoğan, artık şeriat cübbesini giymenin zamanı geldiğini düşünüyor.
14/28 Mayıs 2023 seçimlerinde muhalefet tarihi bir fırsatı kaçırdı. Genel seçimlerde kazandığı zafer, AKP’yi daha da cesaretlendirdi. Şimdi önümüzde yine kritik bir yerel seçimler var. Eğer AKP bu seçimlerde de zafer kazanırsa, seçimden sonraki temel meselemiz Anayasa ve rejim tartışmaları olacak.
AKP’nin ve Erdoğan’ın başından beri tek bir amacı var: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yerine Şeriat Anayasası getirmek. Bugün bu hedeflerine yaklaştıklarını düşündükleri için bu kadar rahat ve pervasızlar.
Ancak Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’deki şeriatçı siyasetlerden daha güçlü bir geleneğe sahiptir. Hiçbir şey, Erdoğan’ın düşündüğü kadar kolay olmayacak. Türkiye Cumhuriyeti laiktir ve laik kalacaktır!