İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun geçtiğimiz hafta düzenlediği basın toplantısının ardından bugün de bir basın toplantısı düzenleyerek kamuoyunu bilgilendirmesi, bir süredir fısıltı olarak dolaşan “İBB’ye kayyum” söylentilerinin ciddiye alındığını gösteriyor.
Bu yönde bir görüşü İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu da geçtiğimiz günlerde dile getirmiş, “Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınabileceğini ve belediyeye kayyum atanabileceğini” söylemişti.
İmamoğlu’nun düzenlediği basın toplantılarının amacı da iş bu noktaya varmadan kamuoyunu uyarmak ve halkın desteğini arkasına almak. AKP iktidarı son adımı atmakta tereddüt yaşıyorsa, bunun sebebini İstanbul halkının İmamoğlu’na verdiği büyük destekte aramak gerekiyor.
İmamoğlu’nun siyasi geleceğinin Erdoğan’ın öncelikli gündemi olduğu, mahkemenin verdiği siyasi yasak kararıyla ortaya çıkmıştı. Basında yer alan haberlere göre içinde Adalet Bakanı’nın da olduğu bir heyet, Erdoğan’la karardan önce Beştepe’de görüştü ve bu görüşme sonucunda bir yol haritası belirlendi.
İmamoğlu’na yönelik bir siyasi yasak ve olası bir Cumhurbaşkanlığı adaylığını engelleme hamlesi yargı kararının iktidar açısından ilk somut faydası oldu.
Ancak mesele bununla da bitmiyor.
AKP açısından çok önemli diğer bir mesele seçimlere gitmeden önce bir şekilde İstanbul’u ele geçirmek ve AKP’nin yönettiği bir İstanbul’da seçimlerin yapılması.
Süleyman Soylu’nun, İmamoğlu’na yönelik “terör soruşturmasını” hatırlatmasının sebebi de önümüzdeki süreçte olası bir görevden almanın zemini hazırlamak.
Tıpkı siyasi yasak kararı gibi bu soruşturma da Erdoğan’dan habersiz yapılmış olamaz. Soylu’nun “özgüveninin” arkasında Saray’ın yönlendirmesi var.
Sonuç olarak İmamoğlu’nun üzerinde artık siyasi yasak dışında sallanan bir kılıç daha oldu: Terör soruşturması.
Böylece İmamoğlu’nun siyasi kariyerini sonlandırmak açısından ikili bir kıskaç getiriliyor ve koşulların gelişimine bağlı olarak bu ikisinden bir tanesi kullanılmaya hazır tutuluyor. Ortada bazılarının söylediği gibi İmamoğlu’nu “mağdur etmeyi” amaçlayan değil, İmamoğlu’nun siyasi geleceğini “yok etmeyi” amaçlayan bir plan yapılmış durumda.
İmamoğlu’nun basınla daha sık buluşması, doğrudan halka seslenmesi, İçişleri ve Adalet Bakanlarını “buzdağının görünen yüzü” olarak tanımlaması kurulan kumpasın farkında olduğunu gösteriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu başından beri belediye başkanlarının Cumhurbaşkanlığı adaylıklarına karşı çıkarken “Belediyeleri AKP’ye bırakamayız” gibi bir argüman üretmişti. Ancak geldiğimiz noktada açıkça görülüyor ki iktidar, özellikle İstanbul’da, belediye yönetimini almayı kafasına koymuş durumda.
Muhalefet seçilecek kişiyi aday gösteremezse, yerel seçimlerde CHP’li belediye başkanlarının tamamının önü kesilecek. Hem Cumhurbaşkanlığı seçimi hem de belediyeler kaybedilecek.
Bu yüzden iktidarın İstanbul politikası sadece İmamoğlu’nu değil, sadece CHP’yi değil tüm Türkiye’yi ilgilendiren hayati bir mesele.
“İmamoğlu öne çıkar” kaygısıyla sürecin üzerine düşmemek büyük bir hata ve ihanet olur. Yapılacak şey ise İmamoğlu’nun “buzdağının görünen yüzü” olan tanımladığı Adalet Bakanı’yla görüşmek olamaz.
Karar duruşmasının olduğu gün henüz karar açıklanmadan halkı Saraçhane’ye davet etmek önemli bir sivil direniş çağrısıydı. İmamoğlu, iptal edilen İBB seçimini de o akşam halkı meydanlarda toplayarak yeniden kazanmıştı. Bugün yapılan bu “bilgilendirme toplantılarının” asıl amacı birilerini bilgilendirmek değil, yakın bir dönemde ihtiyaç duyulabilecek güçlü bir odak yaratmak.
Muhalefetin “İmamoğlu’na ceza verileceğini tahmin etmiyordum” tarzında yeni öngörüsüzlüklere tahammülü yok.