CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir baş danışmanı var: Nuşirevan Elçi. Soyadı çağrışım yapmış olabilir. Evet, Nuşirevan Elçi, Türkiye’nin ilk Kürtçülerinden, Barzani’nin Türkiye uzantısı Şerafettin Elçi’nin yeğeni. Kendisinin siyasal mirasçısı konumunda.
Böyle birini Kılıçdaroğlu’nun baş danışman yapması zaten başlı başına yanlış. Nuşirevan Elçi’nin geçtiğimiz gün Barzani’lerin televizyonu Rudaw’a yaptığı açıklamalarsa tam anlamıyla rezalet.
Rudaw şöyle soruyor:
“CHP’nin şu an Kürt hakları konusunda ne tür bir projesi bulunuyor? Yani programında Kürtlerin haklarının verilmesi konusunda nasıl bir programı var CHP’nin?”
Nuşirevan Elçi de Kemal Bey’in baş danışmanı sıfatıyla şu yanıtı veriyor:
“Zaten CHP iktidar olmadığı sürece bu sorunu çözemez. Projeleri tabii ki var. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi diyoruz artık adı özerklik veya başka türlü de konulabilir. Bunun değiştirilmesi gerekiyor zaten. Tüm yetki ve imkânların tek bir yerde toplanması zaten başından beri yanlıştı. Hem Kürtler için hem de diğer halklar için yetkilerin dağıtılması zaten gerekli.”
Nuşirevan Elçi, bu “özerklik” çıkışının ardından epey tepki alınca “sözlerinin bağlamından koparıldığı”nı iddia eden bir açıklama yaptı. Bu tam da Selahattin Demirtaş başta olmak üzere tüm Kürtçü siyasilerin son dönemdeki favorisi olan bir savunma tipi. O da her Apo’yu, PKK’yı açıktan savunan açıklamasından sonra, aynı “bağlamından koparılma” savunusuna sığınıyor.
Diğer yandan, Nuşirevan Elçi’nin alıntıladığımız sözlerini, tüm röportajdaki uç Kürtçü söylemle beraber okuduğumuzda tam da bu bağlamda olduğunu görüyoruz. Yani savunması savunma değil.
Kılıçdaroğlu’nun Nuşirevan Elçi’yi baş danışman yapmasına ya da bu açıklamaları karşısında herhangi bir tepki vermemesine zaten hiç şaşırmamalıyız. Kemal Bey, seçimi kaybetmek ve AKP’lilere koz vermek için elinden ne geliyorsa ardına koymadığı için, bu rezalete sessiz kalması da son derece normal. Fakat esas tuhaf olan, AKP’lilerin Nuşirevan Elçi olayını yüzsüzce bir saldırı fırsatı olarak kullanabilmesi…
Bu açıklamaların ardından AKP’li siyasiler ve yandaş basın, konunun üzerine atladı. Oysaki Nuşirevan Elçi’nin amcası ve siyasi mirasını üstlendiği kişi olan Şerafettin Elçi’nin özellikle ömrünün son döneminde AKP ile olan yakın ilişkileri unutulur gibi değil.
Şerafettin Elçi, daha 1959 yılında Barzanici Kürtçülerin Türkiye’deki ilk örgütlenme girişiminin sonucunda açılan meşhur 49’lar Davası’nın sanıklarından. 1977’de Mardin milletvekili olduktan sonra, 78-79 arasında Bayındırlık Bakanlığı da yapmıştı. O dönemde de Barzani ile siyasi bağları sürüyordu.
Daha sonra Kürtçülükten tutuklandı. 1999’da Barzani çizgisinde Demokratik Kitle Partisi’ni kurmuş ve parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı. 2006’da ise yeniden aynı çizgiyi Katılımcı Demokrasi Partisi adı altında örgütledi. 2011’de ise BDP’nin desteğiyle milletvekili oldu.
Bu dönem tam da AKP’nin PKK ile açılım adı altında kurduğu ittifakın zirvesiydi. Bu ittifakın dışarıdan destekçisi olan Barzani’nin ittifak içindeki temsilcisi konumu da elbette Elçi’den başkasına ait değildi. Dolayısıyla Şerafettin Elçi, hem PKK hem de AKP nezdinde olabildiğince muteberdi.
Fakat bu itibarlı günleri yaşarken 2012’de öldü. Partisi ise 2019’da Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi ile birleşecekti. Yeğeni Nuşirevan ise tüm bu Barzanici, Kürtçü siyasi yaşam süresinde amcasının yanında olmuştu.
Şerafettin Elçi’nin ölümünün ardından Cizre’de kurulan havalimanına, AKP yönetimi onun ismini verdi. Şerafettin Elçi Havalimanı’nın açılışını, 26 Temmuz 2013’te o sırada başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan bizzat yaptı. Böylece o da Barzaniciliğin piri Elçi’ye saygılarını sunmuştu.
CHP’nin, amcasının Kürtçülüğünden, Barzaniciliğinden siyaseten eksiği değil fazlası olan Nuşirevan Elçi’ye genel başkan baş danışmanlığı payesi vermesi de, “özerklik” açıklamalarına göz yumması da kabul edilir rezaletler değil. Fakat AKP’lilerin Şerafettin Elçi’yi, onunla ve Barzani’yle ilişkilerini, Erdoğan’ın Elçi’nin “hatırasına” kurdurduğu ve bizzat açtığı havalimanını unutup bu konuda yüzsüzce konuşabilmesi de kabul edilir değil.
Benim merak ettiğim; CHP’lilerin AKP’ye bu yakın geçmişi hatırlatmayı tercih edip etmeyecekleri. Tahminim bu konuda hiç konuşmayacakları. Ne de olsa kaybetmek için programlanmış bir halde kendilerini yenilgiye, ülkeyi de daha ağır bir AKP karanlığına yeniden mahkûm etme yolunda ilerliyorlar…