Yerel seçim aday listeleri dün itibarıyla seçim kurullarına teslim edildi ve kesinleşti. CHP ve Özgür Özel, adeta teşkilatla ve seçmenle kavga verdiği için eleştiri altında.
Eleştiriler, Lütfü Savaş meselesinde yoğunlaşıyor. Lütfü Savaş’ın şantajına boyun eğmek ve viran olmuş Hatay iline ve Hataylılara “savaş” açmak neyle sonuçlanacak, 31 Mart’ta göreceğiz.
Ama asıl masaya yatırılması gerek konu, DEM Parti ittifakı. Zira CHP’nin, daha genel anlamda muhalefetin başına gelecekler var…
CHP’liler ve sadık seçmen tabanı, DEM’lilerin ifadesiyle “Kent uzlaşısı” demeyi tercih ediyor ama özünde buna “PKK uzlaşısı”ndan başka bir şey diyemeyiz.
Bir tarafta terör örgütü, öbür tarafta siyasi uzantısının yer aldığı bu ikili (eşbaşkanlı) sistemde son kararı, elinde silah olan verir. Hep de böyle olmuştur.
Dolayısıyla DEM Parti’nin olurundan geçen tüm CHP adaylıkları, otomatik olarak PKK töhmeti altına sokulmuştur. Bu kadar net! Hiç eğip bükmenin anlamı yok.
Kaldı ki DEM’in uzlaşı gösterdiği “CHP” adaylarının hemen hepsi HDP geçmişi olan tipler.
Kesinleşen son duruma göre CHP, İstanbul’da Esenyurt ve Güngören adaylarını iki gün önce DEM Parti’nin uygun bulduğu isimlerle değiştirdi. DEM’le uzlaşılan ilçelerdeki her iki adayın da “sağlık problemlerini” gerekçe göstererek çekilmesi, yeterince dikkat çekici.
Daha büyük sıkıntı, Ali Gökmen ve Temel Akkoç adına bu açıklamayı önce CHP yönetiminin yapması. Temel Akkoç, Genel Merkez’in açıklamasından bir gün sonra sosyal medyada kendi adına bir “sağlık sorunları” açıklaması yayınlamış ki bu bir mecburiyet görüntüsü oluşturuyor. Ali Gökmen ise halen sessiz. Oysa her iki aday da sahada çalışma halindeydi.
Esenyurt’ta Ali Gökmen’in yerine getirilen Vanlı Ahmet Özer, zaten HDP’li olduğu bilinen bir isim. 2015’te HDP’nin Van milletvekili adayı. Bunun öncesinde, 2004’te SHP’den Van Büyükşehir Belediyesi adaylığına talip olmuş, payına aynı seçimde Mersin Toroslar’da yarışmak düşmüş. Ahmet Özer’in “Kent uzlaşması” o günlere uzuyor yani.
Ama mesele bununla da bitmiyor. Barzani’nin haber kuruluşu Rudaw’a verdiği demeçler, şimdiden AKP medyasının diline düşmüş vaziyette. Ve dedikleri, yenilir yutulur cinsten değil.
2014’te “Devlet kurmak Kürtlerin hakkı” demiş mesela. Ama öyle Can Ataklı’nın zavallıca yumuşatarak aktardığı gibi ortada tarihsel teorik bir analiz falan da yok. Ahmet Özer, üstüne basa basa Irak’ın kuzeyindeki Barzani rejimini “Güney Kürdistan” olarak tanımıyor. Bu bile tek başına Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırı niteliğindedir.
2019’daki “Türkiyeli iş adamları Kürdistan’a gelsin” demecini ise yorumsuz ortaya bırakıyorum.
Ahmet Özer, geçtiğimiz günlerde yine Rudaw’a canlı yayında bağlanmış. Bu sefer de AKP ile ikinci bir açılım sürecinin koşulları üzerine uzun uzun konuşmuş.
Anlayacağınız, Ahmet Özer Van’dan Mersin’e, Mersin’den Esenyurt’a uzanan çok tipik bir sızma ve mundar etme programının aktörü. (Ki aklı başında olan herkes, Van-Mersin-Esenyurt güzergâhının dört dörtlük uyuşturucu güzergâhı olduğunu da bilir.)
Peki neden Esenyurt?
Burada PKK siyasetinin gözlerini kamaştıran iki temel unsur var. Birincisi yoğun Kürt ve mülteci nüfusu, ikincisi devasa emlak rantı. Tıpkı Vanlı Ahmet Özer gibi Kürtçülerin ara durağı olan liman kenti Mersin gibi!
Mersin’de de işler bildiğiniz gibi. CHP’lilerin tuhaf artimetiğine bakacak olursanız Akdeniz’i alan DEM’in Büyükşehir’de CHP’ye destek olması olağan bir mutabakat. Daha önce de olmuştu. CHP’lilerin göremediği ise, seçimi Mersin’deki taşıma Kürt nüfusun değil, milliyetçi Yörüklerin belirleyeceği. Yani CHP’nin tüm hesapları baştan yanlış. Ama doğru olsa ne yazar. DEM lekesi, bütün kazanımları götürmeye aday bir leke.
Üstelik bu sefer CHP’nin Mersin tavizi çok daha büyük. Sadece Akdeniz’i değil Toroslar’ı da DEM’e bırakıyorlar. Bitti mi? Bitmedi. Bir de belediye meclis listeleri DEM ile birlikte fermuar usulu belirlenmiş. Ayrıca İBB meclisinde de DEM’e 20 sandalye verilmesi de gündemde.
Mesela eğer kazanılırsa –CHP’nin bu iş bilmezliğiyle garanti değil ya– Esenyurt, Güngören, Mersin üzerinden bir terör operasyonu gerçekleşirse ne olacak?
Hayır, Soylu’nun eski kuru sıkı atışlarından bahsetmiyorum. İster misiniz DEM (PKK), arka planda kayyum atamama garantisi alıp kendini kurtarırken CHP güme gitsin?
AKP’nin, CHP içindeki DEM’li yerel yönetim unsurlarını en ufak bir açığında affedeceğini mi sanıyorsunuz?
Halen uyanamamış olanlar için, dün Esenyurt DEM binasına yapılan baskından da bahsedelim. Konu, iki DEM üyesinin sosyal medyada yaptığı terör propagandası. İlk defa mı oluyor? Ve sadece Esenyurt’daki DEM’liler mi yapıyor? Hayır. Yani operasyonun da DEM ilçe binasında bulunan paçavraların sergilendiği servis görüntülerin de zamanlaması manidar.
CHP’liler mutlu olacaksa ittifak demeyelim, uzlaşı diyelim. Bir CHP’li belediyeden terör örgütüne eleman ve kaynak aktarıldığı bir kez tespit edilsin, bir kez iltisak lekesi bulaşsın… Tüm AKP’nin “İşte haklı çıktık” demeyeceğini mi sanıyorsunuz? Bahçeli’nin “CHP kapatılsın” diye höykürmeyeceğini mi sanıyorsunuz?
Bu durumda CHP’ye kim çare olacak? İkinci açılım için Erdoğan’a ellerini açmış bekleyen Atatürk düşmanı DEM mi? Onlara zaten hava hoş. Öyle de biji, böyle de biji…
Mesele CHP’den ibaret değil. Atatürk’le pek az alakası kalmış olan CHP, 12 Eylül sonrasında Atatürkçü geniş yığınlar için kerhen bir toplanma alanı, bir çatı mecrası olageldi. Yani önümüzdeki sorun, aslında geniş muhalif kitleler açısından hayat memat meselesi.
CHP’ye bulaştırılacak terör lekesi, tüm muhalefeti zan altında bırakır. Üstelik bu leke, CHP’nin ufukta görünen büyük seçim hezimeti ve yaşanacak devasa moral bozukluğunun üzerine gelmiş olacak.
Tayyip Erdoğan, boşuna yeni Anayasa’dan bahsetmiyor. İlk dört maddeyi ortadan kaldırmak için uygun zemin lazım. Atatürkçüleri alaşağı etmeden de o zemini elde edemezler. CHP’nin ve tüm Atatürkçülerin terörist ilan edildiği bir atmosferde karşıdevrim, yumruğunu bir defada indirmeyi deneyecektir. Ha, uzlaşının da kralını o zaman görürsünüz işte, DEM ile AKP arasında!