Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk adı Halk Fırkası’dır. Atatürk’ün Birinci Meclis’te kurduğu ilk grup Müdafaa-ı Hukuk Grubu’dur. Ancak bu grup kurulmadan önce Halk Zümresi isimli bir meclis grubunun kurulması da gündeme gelmişti. İlk Anayasamız Teşkilat-ı Esasiye’den önce Atatürk’ün isteği ve ön ayak olmasıyla yazılan ilk metinin de başlığı Halkçılık Beyannamesi’dir. Bu beyannamenin bir Anayasa’dan çok antikapitalist ve antiemperyalist bir hükümet programı olduğu eleştirileri de dikkate alınmış, beyannamede çok fazla değişiklik yapılmadan TBMM Hükümetinin meslek ve gayesi olarak dünyaya ilan edilmiştir.
Atatürk’e göre Müdafaa-ı Hukuk, bir milli meslek iken, devrimin siyasi mesleği Halkçılık idi. İlk günden itibaren “milliyetperver” ve “Halkçı” olduklarını açıkladı. Zaferden hemen sonra da İzmit-Eskişehir’de gazetecilere verdiği uzun mülakatta aynı konuya değinmiş, yeni bir parti kurulacağını, bu partinin temel ilkesinin Halkçılık olacağını açıklamıştı. Nitekim partinin adı da Halk Fırkası olmuş, parti daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası’na dönüşmüştür.
Atatürk’ün CHP’si nedir derseniz yanıtım “tam olarak bir Halk Partisi’dir” olur. İstiklal Savaşımızın yerel direniş ve halk önderlerinin, Müdafaa-ı Hukuk’un kurduğu partidir.
Atatürk’e göre de kaçınılmaz olarak bu parti Halkçıdır. Halkın iktidarını benimser. Atatürk, ulusal egemenliği ve demokrasiyi bu yüzden sınıfsız imtiyazsız bir Cumhuriyet rejimi olarak kabul eder.
Peki, bugünkü CHP nedir? Lütfü Savaş olayına bakalım. Anlayacağız.
Lütfü Savaş Hatay’da çok büyük tepki görüyor. CHP üyeleri, CHP yöneticileri, CHP’nin seçmenleri ve genel olarak tüm Hatay halkı Lütfü Savaş’a karşı. Bunun en önemi nedeni ise hesap sorma isteğidir. Adalet öncelikle bir duygudur, bir özlemdir.
AKP’nin müteahhitler, kodamanlar ve katiller partisi olduğunu herkes biliyor. Bunlardan hesap sorulamadı. Hatta deprem katliamının en büyük sorumlularından eski Çevre Bakanı İBB adayı dahi gösterildi.
Hesap sorulamıyor. Kimseden! Türkiye’nin yaşadığı en büyük zulüm budur. Haklın vicdanındaki en büyük yara…
Ve Hatay halkı diyor ki; en azından Lütfü Savaş’tan hesap soralım. Kendi adayımız başka biri olsun. Birileri için, en azından bizim cephede birileri için adalet işlesin. Adaletin olduğunu herkes görsün. Kimse görmese bile biz görelim. AKP’ye karşı aciz kalsak bile, kendimizi temiz tutacak irademiz olsun. Yüreğimize su serpilsin.
Hakikaten bu kadar basittir adalet. Yüreğe bir su serpme meselesidir. Bir fayda meselesi değil. Ve CHP ne yaptı? Yüreklere su serpmek yerine, adaletsizlik yangınına bir odun da CHP attı.
Seçimi kazanmak adına, iğrenç bir faydacılık hesabıyla, Hatay halkının isyanını ve acısını görmezden geldi.
Halk karşıtlığıdır bu. Halkçılık karşıtlığıdır. Hatta bir noktada halk düşmanlığıdır.
Gerekçe ne? Tek gerekçe var. Seçim kazanmak, oy matematiği, denge gözetmek…
Özgür Özel bu oportünizmi “uzlaşı şart” diyerek savunuyor. Aynen aktarıyorum:
“Pek çok siyasi parti ile görüşme yaptım, başkan da yaptı. Lütfü Savaş’ı dışarıda bırakmayacak bir formüle ihtiyaç vardı. Biz sadece kendi oyumuzla yüzde 25 alırız. Önceki gece Lütfü Savaş ile bir kez daha oturduk. Devam kararı verdik. AKP’nin karşısında en güçlü seçenek olarak bir başka alternatif yok orada. Önümüzdeki günlerde Hatay’da kent uzlaşısını yapacak temasları da yaptık. Birkaç adım ve süreç içinde semerelerini alacağız.”
Sıfır ilke. Yüzde 25 biz getiririz. Yüzde 20 Lütfü getirsin. Eklemeyi de unutmamış Özel: “Hatay’da AKP ile CHP arasındaki yarışta TİP, DEM Parti ve diğer sol partiler taraf seçerse seçimi kazanıyoruz.”
Yüzde 10 da oradan toparlayalım. Oldu da bitti maşallah.
Binlerce insan ölmüş, yüzlercesi kayıp, şehir hâlâ harabe. Şehirli dağılmış. Hatay sığınmacılara kalmış. Herkes hem AKP’den hem de Lütfü Savaş’tan şikâyetçi. Özgür Özel’in yaptığı ise eline kâğıt kalemi almak, bakkal hesabı yapmak… Toplama çıkarma yapıyor. Şununla şöyle “uzlaşsak”, bununla böyle “uzlaşsak”, şuradan şu kadar oy gelse, buradan bu kadar oy gelse…
Ne Lütfü Savaş’mış be! Kimi temsil ediyor bu adam? Aşiret mi? Tarikat mı? Yoksa yerel müteahhit oligarşisinin temsilcisi mi?
CHP’nin AKP’den ne farkı kalıyor? Murat Kurum’un tek vaadi şu: Bina yıkıp, bina yapmak bizim işimiz.
CHP’nin ne farkı var? Müteahhit oligarşisinin “sol” kanadı olunca, solcu da olunmuyor, halkçı da…
Türk ulusu yüzüstü bırakıldı. Türk halkı satıldı. En çok da deprem bölgesindeki halkımız.
Mezarlar bile belli değil ama her arsa çoktan kapılmış. Molozunu kaldırmaya aday taşeronlar hazır. Betonu dikmeye müteahhitler de… Tek sorun var. 31 Mart’ta seçim yapılacak. Ona göre projeler sahiplerini bulacak. Tam gaz girişilecek molozlara. Tabii ya. Rantın adresi belli olmadan “hizmet” nasıl başlasın. Lütfü Savaş’ı “tek alternatif” yapan işte bir tek bu açıklamadır.
Seçime değil ihaleye gidiyoruz sanki.
CHP bu kokuşmuş düzenin parçası gibi hareket ettiği sürece ne Halkçı olabilir ne Cumhuriyetçi. Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi asla ama asla değildir!