Geçen hafta sol partilerin Tunceli’de kurduğu ittifakın PKK siyaseti ve medyası tarafından hedef almasıyla başlayan, DEM Parti’nin sonradan dâhil edilmesiyle sönümlenmiş görünen bir gerilim vardı. Bu gerilim, şimdi polemiklerle devam ediyor.
Evrensel’den Yusuf Karadaş, iki gündür EMEP cephesinden bu polemiğe dâhil oluyor, PKK’nın Yeni Yaşam’ında Doğan Durgun’un köşesinden gelen saldırıyı göğüslemeye çalışıyor.
Yusuf Karadaş’ın tutumu, temelde klasik ve acınası bir serzeniş içeriyor. PKK ile sol arasındaki efendi-köle ilişkisinde zaman zaman su üstüne çıkan bir rahatsızlık bu. Sosyalistimiz, kendisini “Türk solu” adıyla “hor gören” PKK’ya bir yandan gönül koyar ama terörist PKK’yı “Kürt özgürlük hareketi” olarak tanımlayarak haddini bildiğini ve bileceğini peşinen ifade eder.
Fakat Yusuf Karadaş, iki gün üst üste her iki yazısında da çok önemli bir itirafta bulunmuş. İlk ipucunu yazının ilk parçasında vermiş:
“Yazarın Lenin’i tahrif etmesinin nedeni bilinmez değildir: Yazarımıza göre, bugün Kürdistan’da sınıf temelli siyaset yürütülemez ve bu nedenle sol-sosyalist partilerin tek görevi de Kürt ulusal özgürlük hareketini desteklemekten ibarettir.”
Gerçekten de Kürt siyasetinin herkese dayattığı bir “Diyarbakır bizim, İstanbul hepimizin” anlayışı var. PKK’nın 80 öncesinden beri Güneydoğu’da yürüttüğü solcu katliamlarının özünde işte bu anlayış yatıyordu. Ancak “Kürt özgürlük hareketinin” işçi örgütlenmesine izin vermediğini itiraf etmesi bakımından bu satırlar çok önemli.
PKK’nın siyasi cinayetleri, sağa değil rakip olabilecek tüm sol örgütlere yönelikti. Hele kendi gibi Kürtçüyse, PKK bu örgütlerin adeta soyunu kırmıştır. Karadaş’ın PKK’ya kibarca “savunma” verdiği Evrensel gazetesi ve EMEP de bu katliamlardan payını alanların başında geliyor.
Bilenler bilir. EMEP’ten önce TDKP vardı. PKK, hiçbir rakibe hayat hakkı tanımayacağını 9 Ekim 1994’te Munzur eteklerinde 6 TDKP’liyi katlettikleri silahlı baskınla bir kere daha göstermişti. PKK’nın bu katliamları meşrulaştırırken yaptığı açıklama, bu örgütlerin “TC ajanı” olduğuydu.
İlginçtir, Karadaş’ın cevap vermeye cüret ettiği Yeni Yaşam yazarı Doğan Durgun da “Sol, Dersim ve İttifaklar…” başlıklı yazısında Tunceli’de DEM’siz başlayan ittifak toplantısı için benzer bir tehdit diliyle seslenmiş:
“Ovacık Belediye Başkanı’yken, kayyum vali ile sıkı ilişkisi olan Maçoğlu daha sonra Dersim’e belediye başkanı yapıldı güya sosyalist ittifakının adayı olarak. Şimdi ise devletin Dersim’i Kürtsüzleştirme projesine bilerek veya bilmeyerek hizmet edecek olan bir ittifak oluşturuldu. İnsan soramadan edemiyor. Neden işçi kentleri olan Gebze, Bursa, İstanbul, Kocaeli gibi yerlerde ittifak kurup, işçi sınıfı ile mücadeleyi yükseltmiyorsunuz da, Kürtler için tarihsel önemi olan Dersim’de Kürtlere karşı ittifak kuruyorsunuz? Kemalizmin tarihsel TunçEli planına destek değil mi bu? Olmuşken, Hüseyin Aygün’ü de ittifakınızın adayı olarak gösterin ki, voltran tamamlansın.”
Meraklıları, buyursun ayrıntısıyla okusun takip etsin. Ama PKK uzantılarından gelen bu “devlet” ithamı, PKK’nın solculara gösterdiği sopanın –daha doğrusu namlunun– ucu oluyor.
Yusuf Karadaş ise, cevap yazısının ikinci bölümünde Kürt siyasetinin emek düşmanlığını daha açık itiraf etmiş:
“Dersim’den çok daha önce Hatay Defne başta olmak üzere birçok yerelde bu yönde çalışmalar yapıldı ve ittifaklar kuruldu. Ancak yazar sol-sosyalist güçlerin Kürt coğrafyasında Kürt işçi-emekçiler arasında siyaset yapmasını meşru görmediği için sadece Dersim’i görüyor ve dahası buradaki ittifakı ‘DEM Parti’ye ve Kürtlere karşı’ bir ittifak olarak gösteriyor.”
Bu itiraflar çok önemli. Sayfalarca yazsak, günlerce konuşsak, Sol’a bin dereden su getirsek Nuh dedirtip peygamber dedirtemeyiz derken… Buyurun kendileri beyan etmiş işte!
Demek ki, ders olmasına gerek yok. Aslında her şeyin farkındalar.
İşçi örgütlenmesine engel olana, bu amaçla sol örgütleri durdurana, katledene dünyanın her yerinde “faşist” denir!
Ama boynundaki PKK tasmasıyla Sol’a sorsanız gerçekler ters yüz.
Sendika kurduran TC faşist olacak. Ama en az kendisi kadar Kürtçü örgütlere bile “Gidin Gebze’de işçi örgütleyin, burası Dersim” diye namlunun ucunu gösteren PKK, “Kürt özgürlük hareketi” ve “kurtuluş savaşçısı” olacak.
Ne diyelim ki?
Tasmanızla bütünleşmişsiniz. Müstahaksınız!