Gezi Davasında çıkan karar, önümüzdeki dönemde AKP’nin muhalefete yönelik tutumunu ortaya koyuyor. İktidarın tavrını anlamak açısından yeni bir karara gerek yoktu elbette ancak Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında oluşan yeni dengede, Erdoğan’ın yeniden batıya yanaşmaya başlamasından hareketle bazı liberaller “demokratikleşme” gibi bir rüyayı yeniden görür gibi olmuşlardı.
Bu kesimler ne de olsa geçmişte AKP’nin demokrat bir parti olduğunu savunmuşlardı; batı ile yakınlaşma “AKP’nin özüne dönmesinin ve tekrar liberalleşmenin” önünü açabilirdi. Böylece hem otoriter rejim zahmetsizce tasfiye olacak hem de “gerçek egemenlere” karşı yeni bir “yetmez ama evet” cephesi kurulabilecekti.
Ama rüya kısa sürdü! Gezi Davası, şeriatçıların demokrasi gibi bir derdinin olmadığının ve olamayacağının yeni bir örneği oldu.
Tuhaf olan şey ise her yeni dönemde bu tarz yeni beklentiler yaratılıp, yeni umutlar peşinde koşulması. Oysa tıpkı liberaller gibi, İslamcıların da bir ideolojisi var. İslamcılığa pembe gözlüklerle bakmak ve iyi niyetli temennilerde bulunmak, İslamcılığın siyasetini değiştirmiyor. İktidarın her adımının arkasında güncel taktikler ve niyetler aramak, AKP’nin gerçek ideolojisinin unutulmasına da sebep veriyor.
AKP’nin kurmak istediği düzende görüntüde bile demokrasi yok. Erdoğan seneler öncesinde, “Demokrasi bir tramvaydır.” diyerek bunu çok net biçimde söylemişti. Daha nasıl ifade etsin? Böyle bir rejimde muhalefet diye bir şey yok. Ulusalcılar yok, liberaller de yok! Tarafsız olanların bile bertaraf edildiği bir ülkede yaşıyoruz artık. Ve çok uzun zamandır bu böyle. Ama bunu sanki dün görmüş gibi, her karardan sonra “Artık hukukun bittiği yerdeyiz” demek hem komik hem de trajik. Türkiye hukuksuzluk eşiğini yıkıp geçeli çok oldu.
Elbette Gezi kararı son derece hukuksuz ve “yargı” kararının siyasete farklı yansımaları olacaktır. Davanın sonucu, seçim kanunu değişikliğiyle başlayan bir “paket programın” içerisinde ortaya çıktı. Verilen cezaların boyutu muhalefetin her ferdine verilen açık bir gözdağıdır. Sonuçta bu ülkede Gezi’ye milyonlarca insan katıldı ve hepsi bu suçlamaların muhatabı olma potansiyelini barındırıyor. İktidar seçim öncesi bekasını korumak adı büyük bir adım attı.
Tutuklanan isimlerden biri olan Tayfun Bayındır’ın İBB’de üst düzey bürokrat olduğu ve Ekrem İmamoğlu’na yönelik farklı davaların varlığı düşünüldüğünde, iktidarın ucu açık bir baskı rejiminin hazırlığını yaptığı anlaşılıyor. AKP artık “uzlaşma” ya da “geri adım” olarak yorumlanabilecek tüm adımları reddedecek. Batı bloğunun içinde yer almak da buna engel değil. Tıpkı Orban’ın Macaristan’ında olduğu gibi Erdoğan’ın Türkiye’si de, hem batının içinde yer alıp hem de otoriter olabilir.
Doğan Avcıoğlu’nun seneler önce “Pabuççu Muştası” makalesinde nefis biçimde anlattığı gibi, demokrasiyi batılı büyükelçiliklerin yardımıyla “bedel ödemeden” elde etmek isteyenler için moral bozucu bir dönem geliyor. Güvendikleri Avrupa Konseyi gibi kurumların, Rusya’ya karşı işbirliğini bozmamak adına sessiz kalacağını yeniden deneyimleyecekler.