Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesindeyiz. Burası küçük bir ilçe ama yıkım çok büyük. İlçeye girer girmez yollardaki dev yarıklarla karşılaşıyoruz. Anlaşılan fay hattı tam üzerinden geçmiş ve yıkmış ilçeyi. İlçe sadece fay hattı üzerinde olmakla kalmıyor, eski bir bataklık bölgesi ve zeminin iki metre altı suymuş. Böyle olunca yıkımın böyle büyük olması da doğal.
Sokakları dolaşıyoruz, insanlarla konuşuyoruz. Deprem gecesi aynı zamanda kar yağıyormuş. İnsanlar gece dışarıda kalıp karda donmakla eve girip evden bir şeyler almak ya da evde soğuktan korunmak arasında tercih yapmak zorunda kalmışlar. İkinci deprem olunca pek çok kişi evde yakalanmış bu nedenle.
Ortak yakınma aynı: O gece ve sabahında devlet neredeydi? Bölgeye yardım ancak ikinci günün akşamında gelmiş. Tokat’tan AKUT ekipleri ulaşmış ama onlar geldiğinde zaten iki gün geçmiş, dondurucu soğukta insanlar enkaz altında donarak can vermiş. Neden Tokat diye soruyoruz ve cevabı ibretlik, şimdiki Tokat valisi Gölbaşı’nda eskiden kaymakamlık yapmış ve deprem olunca ilçeyi hatırlamış. Ama devlet hiç hatırlamamış! AKP tarzı başkanlık sisteminin devleti ne hale soktuğunu gösteren iyi bir örnek bu.
İki kadın görüyoruz, bir soba taşıyorlar. Konuşmaya başlıyoruz, daha doğrusu onlar konuşuyor, biz dinliyoruz. Depremden sonra gece evlere girip çocukları için yiyecek, battaniye ve ilaç alıp çıkmışlar. “Ne yapabilirdik ki?” diyorlar, “donsa mıydık, açlıktan mı ölseydik, ilaçsız kalıp mı ölseydik?” İlçede pek çok kadın öyle yapmış. “Sobayı çadıra mı götürüyorsunuz?” diye soruyoruz, “çadır yok ki” diyorlar. Küçük bir berber dükkânına sığınmışlar, orada 25-30 kişi geceleri geçiriyorlarmış. Sobayla birlikte biz de gidiyoruz bu dükkâna. Herkes çok kızgın, “devlet bizi unuttu” diyorlar. Kadınlardan biri “seçim olsun, oy pusulasına 6 Şubat’ı unutma yazacağım” diyor.
Jeofizik mühendisi ve aynı zamanda yerel gazeteci bir gençle karşılaşıyoruz. Adı Amber Tutal. O gece deprem olur olmaz bazı dükkânlara Suriyelilerin girdiğini, dükkânları boşalttığını söylüyor. Sadece ilçe merkezinde değil köylerde de çok yıkım ve ölüm olduğunu söylüyor. İlçenin en büyük sorunu, tıpkı diğer depremzede iller ve ilçeler gibi susuzluk. Şebeke suyu akmıyor. İşin kötüsü yerlerde hâlâ kar var, sular donmuş. Kar suyunu ısıtarak su elde ettiklerini anlatıyor.
Başka bir avukatla konuşuyoruz. Bölgedeki halkın ne olduğunu soruyoruz. Çoğunluk deprem sonrası ilçeyi terk etmiş, herkes akrabalarının yanına göç etmiş. O da ailesini bir büyük şehre götürmüş artık olmayan ilçede avukat olarak ne iş yapabilir ki. Bölge halkının kaderi göç etmek. “Sonra ne olacak peki?” diyorum, “Suriyeliler yerleşir buralara artık biz azınlık oluruz” diyor.