22 yıllık AKP faşizminin birinci ideolojik ayağı Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı ise, ikinci ayağı Türk düşmanlığı oldu.
AKP, birbirinden çok farklı gözükse de, aslında ortak bir gerici ve işbirlikçi cephede birleşen bin farklı “zararlı cemiyetten” ve odaktan kendine yandaş devşirebildi. Bu güçler “farklı” siyasi renklere sahip olsa da, hepsini saray rejiminin kapıkulu yapabilen “ortaklık”, Cumhuriyet ve Türk düşmanlıklarıydı.
12 Eylül’de moda olan “fikirlerimiz iktidarda” söyleminin AKP’deki türevi, “yetmez ama evet” oldu. Sonra da bu liboşlara çok zıt “görünen” Doğu Perinçek öne atıldı, sarayda kontenjan açılınca. Bu sefer “yetmez ama evet”in adı “bizim çizgimize geldiler” oldu.
PKK-HDP’nin bıraktığı AKP ile “ortaklık” koltuğuna MHP’nin oturabildiği bir ideolojik bataklıkta yaşıyoruz. Şimdi de MHP’den boşalacak koltuğa oturmak için yine DEM’liler çok hevesli… Özgür Özel ise CHP Genel Başkanlığı yapacağına, utanmadan bu tür yeni angajmanların, izdivaçların “müzakereciliğini” yapıyor. MHP Genel Başkanı ise kendini Ferdi Tayfur’a bağlamış, Sinan Ateş dosyası nerelere uzanacak kaygısı ile bekliyor.
Saray için yeni yandaş ve yaltakçı ilanlarının gayriresmi gazetelerde yayınlandığı, adına “yumuşama” denen bu yeni “geçiş” döneminde, AKP’nin ilk döneminde ortalığa salınan en önemli faşist propagandalardan “Türkiyelilik” söylemi yeniden moda oldu.
“Türkiyelilik” ifadesini 1990’ların başında 2000’e Doğru Dergisi’ni çıkaran Doğu Perinçek ortaya atmıştı. O dönem teröristbaşı Apo ile röportajlar yapan Doğu Perinçek’e göre Türkiye’de “Kürt sorunu” değil, “Türk sorunu” vardı. Çünkü “TC’nin uydurduğu” Türk kavramı ırkçıydı ve tüm sorunlar bundan kaynaklanmaktaydı. PKK ise “terörist” değil, TC’nin ve Kemalizm’in ırkçı ulus devlet dayatmasına direnen yoksul köylü hareketiydi.
“Türkiyelilik” saçmalığı, daha sonra İmralı’da yargılanan teröristbaşının da savunmasında baş köşeye oturacaktı. Sonra AKP iktidarı kuruldu. AKP – Fethullah – PKK artı diğerleri ile blok olarak yola çıkan BOP Eşbaşkanı, bu dönem birebir PKK’nın Türk düşmanı, ırkçı jargonunu “resmi” söyleme çevirdi.
“TC” tabelalarının indiği, Türk Devleti adına “özür dilendiği”, “Türk milliyetçiliğinin ayaklar altına alındığı”, “Türk diye bir ırkın olmadığının” ilan edildiği yıllardı. AKP’li İslamcıdan PKK’lı teröriste, liboş kalemşörden AKP beslemesi sözde sosyalistlere kadar herkesin en büyük gözdesi “Türkiyelilik” kavramıydı.
Herkes olabilirsiniz. Her şey olabilirsiniz. Ama Türk olmak yasaktır. Kürt Kürt’tür. Ermeni Ermeni, Çerkes Çerkes, Arap Arap. Ama bir tek Türk, Türk bile olamaz. “Türkiyeli” olabilir. Diğerleri de keyifleri isterse “ırkıyla”, “kavmiyle” gurur duyar, bunu duyurur. İşlerine gelirse de “Türkiyeli” olurlar. Ama Türk, Türk”üm derse ya “kavmiyetçi zındıktır” ya da “ırkçı faşist.”
İslamcıların, sosyalistlerin, liberallerin ve Kürt şovenistlerinin jargonu “Türkiyelilik” tutkalıyla ve tabii ki AKP iktidarının rantıyla bir arada tutulabiliyordu. Birinin bahanesi ümmetçilik, öbürününki enternasyonalizm… Ötekinin bahanesi hümanizm, beriki zaten 50 bin yıldır “Mezopotamya’da Aryan medeniyetinin bekçisi”…
Türklüğe ve Türk ulus devletine karşı faşist “Türkiyelilik” saldırısı üzerinden 22 yıllık AKP diktasının kısa bir tarihini yazabiliriz. Çok uzatmayacağız. Yaşananları biliyoruz. 2015’ten sonra AKP iktidarını devam ettirmek için dışta ABD ve AB’ye ek olarak Rus emperyalizmine de eklemlendi. İçte ise HDP ile MHP arasında rotasyon yapıldı.
MHP ile “ortaklık” herhangi bir Türk Milliyetçiliğine asla yol açmadı. “Türkiyelilik” laflarına biraz mola verildi. Ama katiyen “Türk Milleti” yine de ağza alınmadı. MHP’li yıllar aynı zamanda 10 milyon Suriyeli, Iraklı ve Afgan’ın ithal edildiği yıllardı. “Türkiyelilik”ten sonra yeni moda “Bu Millet”ti. “15 Temmuz Destanı” diye uydurdukları şeyin faili de yine Türk Milleti yerine uydurdukları “Bu Millet”ti.
Sonra “Bu Millet” kavramı daha az kullanıldı. Yerine “yerli ve milli” diye bir şey uyduruldu. Farkındaysanız bu ifadedeki “yerli” sözcüğü tam olarak “Türkiyeli”ye denk düşmektedir. “Milli” ise Türklükle alakasız bir kavramdır. Buradaki “milli” Osmanlı’daki kullanımıyla “dini cemaat” anlamındadır. Yani AKP’liler ile birlikte Suriyeliler kastedilmektedir.
Ancak şimdi yine Anayasa tartışmaları başladı. Kürt şovenistlerine yeniden gün doğdu. Selahattin Demirtaş sürekli Atatürk’e küfrediyor, AKP’lilere yaltaklanmak için “Şeyh Sait’in torunuyum” diye çırpınıyor. AKP heyetleri CHP ile olan “yumuşamayı” bahane edip, DEM’e ziyaretler düzenliyor. Bahçeli de yalancıktan bağırıp çağırıyor. Yeni bir “yetmez ama evet” dönemi ve bloğu kurulacak. Görüyor, hasarsız bir şekilde kapının önüne koysunlar bari diye manevralar yapıyor.
“Türkiyelilik” rezilliğinin yeniden ortaya saçılmasının nedeni bu yeni gelişmelerdir. Yıllarca ATV’de Karadenizli yerli ve milli mafya rolleri oynayan AKP’li dizi oyuncusu “ben aslında Türk milliyetçisi değilim, Türkiyeli milliyetçisiyim” diyor. Diğer yandan Evrensel ve Birgün gibi majestelerinin “sosyalistleri” Türk sözcüğüne açılan yeni savaşa büyük bir hevesle katılıyorlar. “Türkiyeli” aşağı, “Türkiyeli” yukarı! Edebiyat çevrelerinin Kürtçü-liboş derebeyleri “Türkiye Edebiyatı”, “Türkiyeli yazar” tartışmalarını kışkırtıyor.
“Tİ”P’li ve Saray izinli Erkan Baş ile AKP’li şeriatçı Yasin Atay’ı birleştiren bir heyecan dalgası yeniden yükseliyor. Türk yok. Arap var. Türk yok. Boşnak var. Türk yok. Kürt var. Türk yok. Türkiyeli var.
“Türkiyelik” zombisinin hortlamasının tek nedeni var. Yeni Anayasa ve Tayyip’e üçüncü (kaçıncı üçüncüyse artık bu) kez seçilme hevesi için yeni bir “Türkiyelilik” bloğu kurulmak isteniyor. Hepsi Türk düşmanlığından çıldırmış, hezeyan halinde, ne pahasına olursa olsun Tayyip’in gerici hayalleri etrafında sarayın kapısının önünde yeniden toplaşıyor. 1919’dan itibaren Batı cephesinde yeni bir gelişme yok.