Dışişleri Bakanı Halan Fidan, dün A Haber’e verdiği mülakatta Suriyelilere değindi.
“Biz terörle mücadele edilmesini istiyoruz. Topraklarımıza Suriye’den terör gelmesin. Topraklarımıza daha fazla Suriye’deki iç karışıklıktan dolayı mülteci gelmesin Suriyeli kardeşimiz. Bizim istediğimiz bu. Suriye kendi istikrarını ve barışını sağlasın nasıl sağlıyorsa. Biz buna destek verelim. Bizde olan Suriyeli kardeşlerimizde gönül rahatlığıyla emniyet içerisinde dönsünler. İstediğimiz bu, bunun dışında başka bir gündemimiz yok.”
“Bugüne kadar biz ne dedik?” dediğinizi duyar gibiyim.
Saray’ın bugüne kadar yaptığı açıklamalar, “Suriyeli kardeşlerimizin” güven içinde evlerine dönmesinin ötesine geçmiyordu. İlk defa yetkili bir ağızdan (yetki derecesi “sır küpü” bu arada) açık bir şekilde daha fazla mültecinin gelmemesinden bahsediliyor.
Bu aynı zamanda Davutoğlu’nun Başbakanlığı ile başlayan “Açık kapı” politikasının aksi yönünde olması bakımından da belki bir ilk.
Fakat Hakan Fidan’ın ağzından çıkan bu cümleler, Türkiye’de soruşturma ve gözaltı konusu. Zira bugüne kadar demografik saldırı niteliğindeki bu Suriyeli akınına dokunan herkesin eli yandı.
Türkiye, “hudut namustur” yazılı pankart asan gençlerin gözaltına alındığı, ama bir kiliseye saldırı olmadıkça yüzlerce IŞİD militanının gizlendikleri adreslerde huzurla beklediği bir ülke oldu.
Düzensiz sığınmacı konusunu haberleştiren gazeteciler, haftalarca tutuklu kaldıktan sonra daha yakın zamanda tahliye edildi. Suriyeliler uğruna bu gazetecilere “milliyetçi olma” suçu bile uyduruldu.
Saray’ın adliyesinden başka troll orduları da boş durmuyor, Türkiye’nin başıboş sığınmacı istilası altında ezilip başkalaştırılmasına tepki gösteren herkese taciz ve itibar suikastları düzenliyor.
Söz konusu bir istihbaratçı, sır küpü olunca bu sözlerin tam olarak ne manaya geldiğini kestirmek güç.
Tabi, ilk akla gelen yerel seçimler. AKP, seçmeni kazanmak için 31 Mart’a doğru bütün tuşlara basabilir. İhtimal, Suriyelilerin gönderilmesine ve sınır kontrolünün arttırılmasına yönelik demeçler artacak, hatta Suriye devleti ile bu konuda görüşmeler bile yürütülecek. Yeter ki biraz gözler boyansın.
Bir başka ihtimal, gerçekten de Suriyeliler için ciddi bir geri gönderme programının başlaması.
Ama Erdoğan ve AKP neden böyle bir şey istesin ki?
Hem ulus gibi yönetmesi kabiliyet isteyen bir bütün yerine Reis’in ümmet sürüsüne dâhil olacak hem de hazır seçmen deposu olacaklar. Saray, bu Arap sürüsünden niye vazgeçsin? Siyasal İslamcılar bindikleri dalı mı kesecek yani?
Ancak daha iki hafta önce sessiz sedasız Türkiye’ye gelip giden İtalya Başbakanı Meloni’yi hatırlayınca bir üçüncü ihtimal akla geliyor.
Hatırlarsanız Kapalıçarşı gezisine mihmandarlık eden İlber Ortaylı, İtalya Başbakanı’nın Erdoğan’la ne konuştuğunu telefonla bağlandığı televizyon yayınında ağzından kaçırmış, sonra da inkâr etmişti. İtalya, baş edemediği Kuzey Afrikalıları Türkiye’ye postalamanın yollarını arıyor.
Hakan Fidan’ın açıklamasında had safhaya gelmiş toplumsal huzursuzluğu yönetebilmek adına bir “yer açma” politikasının izleri var belki de. Suriyelilerin bir kısmını Suriye’ye gönderip üstüne birkaç milyon Kuzey Afrikalı’yı İtalya’dan, Fransa’dan ve İspanya’dan ithal edebileceklerini düşünüyor olabilirler.
Ülkeyi yolgeçen hanına çevirdiler çevirmesine ama daha da kötüsü, her anlamda Avrupa’nın çöplüğüne çevirdiler. Geri kabul anlaşmasından sonra ikinci bir ihanete cüret etmemeleri için bir sebep yok.