Hanri Benazus’u yitirdik.
93 yaşındaydı ama çalışkanlığıyla, coşkusuyla, azmiyle hepimizden daha gençti.
Onu harekete geçiren Atatürk ve Cumhuriyet aşkıydı. Tam bir “Mustafa Kemal’in askeri”ydi.
Herkes onu “Türkiye’nin en kapsamlı Atatürk fotoğrafları koleksiyonunun sahibi” olarak tanır.
Doğru.
Ama Hanri Bey’i sadece bir “koleksiyoner” olarak görmek eksik kalacaktır.
Hanri Bey, Türkiye’nin dört bir tarafında Atatürk fotoğrafları sergisi açardı. Yeri gelir bir kitap fuarında, bazen bir AVM’de, bazen bir sergi salonunda, bazen de bir üniversite kampüsünde… Tek bir amacı vardı: Atatürk sevgisini yaymak. O fotoğraflarla, düzenlediği sergilerle özellikle gençlere ulaşmak ister, Atatürk devrimlerinin ülkemizi nasıl değiştirdiğini anlatmaya çalışır, özellikle kadın hakları konusunda Cumhuriyet’in kazanımlarını anlatmaya çalışırdı.
“Bir fotoğraf bazen 100 sayfalık bir makaleden daha çok şey anlatır” derdi.
Açtığı sergilerle ne amaçladığına bizzat şahit olmuştum.
Bir gün İstanbul’a geldi. Açacağı sergi tesadüf eşimin çalıştığı işyerinin yanındaki bir AVM’deydi. AVM dediğimi bakmayın, işyerlerinin ortasında, çalışanların yemek yemek için uğradığı küçük, iki katlı bir binaydı.
90’ına merdiven dayadığı yıllardı. O yaşta, ta İzmir’den kalkıp böyle küçük bir AVM’de sergi açmasına çok şaşırmıştım. Bu düşüncemi açınca şöyle demişti:
“Ben sergi salonlarından çok, bu tür AVM’lerde sergi açmayı tercih ediyorum. İnsanların fotoğraf sergisi gezmeye geldiği bir salon değil aradığım. Günlük ihtiyaçları için uğradıkları bir yerde, hiç de beklemedikleri bir anda karşılarına çıkmak istiyorum.
Amacım Atatürk fotoğraflarını merak edenlere değil, sıradan insana, herkese ulaşmak. Diğeri kolaycılık olur, istediğim faydayı da sağlamaz. Atatürk’ün günlük hayatlarına, şu anki yaşam standartlarına etkisini anlatmak istiyorum.
Atatürk’e borçluyuz hepimiz, bunu hatırlatmak istiyorum.”
Anlayacağınız, bir Atatürk fotoğrafları sergisi açmak, Hanri Bey için bir mücadele aracıydı.
“Atatürk üzerine kitapları herkes yazıyor. Benim de tonla kitabım var O’nun hakkında. Ama bu tür bir sergiyi yapan başka kimse yok. Bu boşluğu doldurmaya çabalıyorum.” derdi.
Gerçekten kolay değildi o sergileri açmak. O kadar fotoğrafı il il gezdirmek… Asmak… Hele hele bunu 80’li yaşlarda yapmak.
Büyük bir zahmet ve inanın bana büyük bir maliyetti. Sergileri zaten para kazanmak için düzenlemezdi, sergide açtığı kitap standında sattığı üç beş kitapla yol parasını bile çıkarabiliyor muydu acaba…
***
Ama sadece fotoğraflar mı… 100’ü aşkın kitabın yazarıdır da Hanri Bey. Kitaplarında da sergilerinde anlatmak istediklerini yazılı hale getirirdi.
Devrimler… Kurtuluş Savaşı… Atatürk… Cumhuriyet…
Hasta yatağına düşene kadar da üretmeye devam etti. Bir “koleksiyoner” değil, bir savaşçı, mücadeleci, Mustafa Kemal’in askeriydi…
İleri Yayınları’nda 16 kitabını yayınladık. 12 kitaplık Özel Atatürk Seti… Atatürk ve Gençlik’ten tutun Atatürk’ün Deniz Sevdası’na kadar çok çeşitli on iki konuda, on iki kitap:
– Atatürk ve Çocuk
– Atatürk ve Gençlik
– Atatürk ve Eğitim
– Atatürk ve Cumhuriyet
– Atatürk ve Çağdaşlık
– Atatürk ve Kadın
– Atatürk ve Tarım
– İnsancıl Gülümseyişi ile Atatürk
– Atatürk ve Doğa Sevgisi
– Atatürk ve Deniz Sevdası
– Asker Atatürk
– Atatürk ve Aramızdan Ayrılışı…
Milli Mücadele’de Din Adamları kitabı ise, konusunda en kapsamlı araştırmadır. Tarihçiler için başucu kitabı olmaya adaydır. Benzer şekilde Atatürk ve Din, Atatürk’ün laiklik anlayışının dinsizlik olduğunu savunan gericilere karşı güçlü bir yanıttır.
Atatürk Orman Çiftliği ise Atatürk’ün Orman Çiftliği’nin kuruluşunun bilinmeyen öyküsünü anlatan son derece ilginç bir çalışmadır.
Ve Yunus Emre… 2021, UNESCO tarafından “Uluslararası Yunus Emre Yılı” olarak ilan edilince hazırladığı ve konusunda yine başucu kitabı olacak bir çalışmaydı.
Birlikte yayına hazırladığımız, basılması için program yaptığımız daha pek çok eseri vardı. Maalesef ömrü yetmedi…
Büyük küçük demez, Türkiye’nin her yerinde tüm fuarlarımıza katılır, imza günü düzenlerdi. Okurlarıyla tanışmak, hele hele gençlerle buluşmak için…
“Kapris”iyle tanınan sözde “büyük” yazarların aksine mütevazılığıyla örnek bir insandı.
***
Hanri Bey, Musevi’ydi. Ama öncelikle Türk’tü. “Ne mutlu Türk’üm diyene” felsefesinin yaşayan örneğiydi. Bunu da Atatürk’le daha çocukken yaşadığı bir anıyla anlatmayı çok severdi. Ekim 1937’de, yedi buçuk yaşında bir çocukken Aydın’da karşılaşmıştı Atatürk’le. Atatürk onu çok sevmiş, hatta trenine alıp bir süre birlikte vakit geçirmişlerdi. Şöyle anlatırdı:
“İsmimi sorduğunda ‘Hanri’ dediğimde surat ifadesinin hiç değişmediğini dün gibi hatırlıyorum.
Bir Musevi vatandaş olarak bunu ilk kez yaşıyordum. Normalde ismimi söylediğimde ‘Musevi misin? Yoksa Rum ya da Ermeni mi?’ sorularıyla karşılaşırdım. Asla Yahudi düşmanı olmadığını bildiğim insanlar bile ismimi duyunca biraz afallardı. Hiçbir şey demeseler bile yüz ifadelerinden bunu anlardınız.
Ama Atatürk’ün ismimi öğrendikten sonra dinimi sormaması, hatta surat ifadesinde en ufak bir değişiklik bile olmaması, o çocuk halimle beni çok etkilemişti. Bu, Atatürk’ün en güzel tarafıydı.
O gün Türklüğe terfi etmiştim.
Atatürk’ün Türklük anlayışını işte bu şekilde kavramıştım.”
***
Son yıllarda ne büyük kayıplar verdik… Hanri Bey de bu isimlerden biri. Türkiye için büyük bir kayıp…
Saygıyla anıyorum…