CHP’nin 120 imza toplayarak TBMM’yi oturuma davet etmesi üzerine TBMM Başkanı koltuğunda oturan Mustafa Şentop, dün siyasi parti gruplarına olağanüstü oturum için yazı gönderdi.
CHP’nin girişimiyle meclis, 1 Ağustos’ta “sağlık çalışanlarına yönelik şiddet” gündemiyle oturum mesaisi yapacak.
İki parti, art arda bu oturuma katılmayacağını belirtti.
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın daveti reddedişi, partisinin klasik nobranlığını mükemmel yansıtıyor:
“600 vekilin iradesine saygı duyup parti grupları ile bu işi istişare etselerdi, siyasi nezaketin gereği olurdu. Meclis çalışmaya başladığında Meclis’i çalıştırmaktan hiçbir zaman geri durmadık. Şova dönüştürmelerinin ve siyasi nezaketsizliklerinin karşısındayız. TBMM 1 Ekim itibariyle çalışmalarına başlar.”
Konu 600 vekilin iradesine saygı duymak olduğunda AKP’lilerin ağzını açmaya hakkı bile yok. Muhalefetin söz ve gündem hakkını, TBMM’nin millet iradesini tecelli ettirme işlevini nasıl baltaladıklarını, defalarca oynadıkları iç tüzükle meclisi kendileri için nasıl noter bürosuna çevirdiklerini anlatmayalım şimdi.
Ama bunun da ötesinde, olağanüstü çağrısı yapılan konu gerçekten de olağanüstü, hatta aciliyeti olan bir konu. Türkiye’de sağlıkta şiddet var, sağlıkta cinayet var… Üstelik aynı kadın katliamı gibi, doktor katliamının da siyasi boyutu var. Türkiye, sağlıkçıya saldırmanın artık siyaseten teşvik edildiği bir ülke.
Sonuç olarak, Mahir Ünal’ın açıklamaları temsil ettiği irade açısından oldukça tutarlı.
MHP’li Erhan Akçay da, “Siyasi istismar konusudur, bu görüşmeleri 1 Ekim’den sonra yapalım, CHP, TTB’nin peşine takılmıştır, vagonu olmuştur,” demiş. MHP, Cumhur İttifakı’nda yer almanın gerektirdiği tıynette bir tavır sergiliyor. Bu da olağan.
Asıl üzerine eğilmemiz gereken, HDP’nin tavrı oldu. Bakın, HDP’nin Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın CHP’nin oturum çağrısına partisi adına yaklaşımı nasıl olmuş:
“Biz CHP’nin bu konuda siyasi nezaket kurallarına uygun davranmadığı görüşündeyiz. Önerilerimizi sormamasını talihsizlik olarak değerlendiriyoruz. Biz 1 Ağustos’ta burada olamayacağız.”
Nasıl pişti ama!
Gördüğünüz üzere, CHP’nin “sağlık çalışanlarına şiddet” gündemli olağanüstü davetine AKP gibi HDP de katılmıyor. Gerekçeleri bile aynı: nezaketsizlik.
Ülke yangın yeri. Doktorlar ve hemşireler her gün hayat kurtarırken hayati tehlike atlatıyor. (Ben şu son cümleyi yazarken sinir atağı yaşıyorum.) Bunun nezaketi mi kalmış? Sorması, danışması mı kalmış?
Onu da geçtim… Al kardeşim, işte sana siyasetini duyurma, kamuoyuna seslenme fırsatı. İki tane vekil de mi gönderemiyorsun?
İşin aslı, HDP için önemli olan burada AKP ile yan yana gelmiş olmak. Yani HDP, bildiğiniz HDP. Siyasi fırsattan anladıkları siyaset yapmak değil, “devlete” göz kırpmak.
Baksanıza, her hafta bir Selo mektubu patlıyor. Ara sıra muhalefeti de yokluyorlar. Ama sonra dönüp dolaşıp kürkçü dükkânı gibi yine AKP’nin vitrinine geliyor, içeriye göz süzüyorlar.
AKP’lilerin masanın altındaki 7’inci parti dediği HDP, meğerse Cumhur İttifakı’nın en asil üyesiymiş. HDP’liler, görünüşte siyasî söylemleriyle bu kadar uyuşabilecek bir teklifi bile sırf AKP ile aynı safa düşmek için reddettiklerine göre şu sıralar yine ibre “döwlet”i gösteriyor herhalde.
Bir de tabi işin TTB boyutu var. Malumunuz, TTB’nin başında HDP’ye epey yakın bir isim var: Şebnem Korur Fincancı. Eh, şimdi bunca siyasi angaje boşuna mı gitti Şebnem Hanım? Partiniz HDP’nin, doktor cinayetlerini teşvik eden AKP’nin kapısında kuyruk sallamasına, sağlıkta şiddet konusunu sürüncemede bırakmasına bir yorumunuz var mıdır? Hayır, MHP’liler de CHP’yi TTB’nin kuyrukçusu ilan etmiş ya, ona mahsuben soruyorum. AKP’yi bir halk sağlığı problemi olarak görüp görmediğinizi merak ettiğimden değil. Maksat, iğneler doğru yere batsın.