Geçtiğimiz haftasonu, HDP’nin 5. Olağan Genel Kongresi Ankara’da yapıldı.
Seçimler yaklaşırken HDP’nin alacağı politik tavır hem iktidar hem de muhalefet tarafından dikkatle takip edilirken, belli kesimler HDP’yi Türkiye partisi olarak sunmaya çalışırken, kongre salonundan gelen izlenimler, aslında HDP’nin asla değişmediğini, Türkiye partisi olmadığını ve olamayacağını ortaya koydu.
En sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; HDP kongresinden çıkan tek bir sonuç, alınan tek bir karar vardır: Bölücülüğe devam!
HDP’nin 5. Olağan Genel Kongresi, aslında hepimizin bildiği sahnelerle doluydu. O sahneler ne miydi?
Kongre salonuna Kürtçe pankartların yanı sıra Arapça, Süryanice, Kurmanci, Ermenice, Kırmancki, Türkçe, İngilizce ve Lazca “hoş geldiniz” yazan pankartlar asılarak HDP’nin çok dillilik talebi dile getiriliyordu.
Elbette ki, İstiklâl marşı okunmadı.

Kongre salonunda bir grup PKK ve Apo lehine slogan attı. İki kişi Apo posteri açmaya çalıştı.
Kongrede yeniden eş başkanlığa seçilen Pervin Buldan ve Mithat Sancar, yaptıkları konuşmalarda HDP’nin değişmediğini ortaya koyarken, Mithat Sancar muhalefete Apo’yla masaya oturma çağrısı yaptı.
Geçtiğimiz hafta Cuma günü bu sayfada Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden yazdığı bir yazıda muhalefeti Apo’yla masaya oturtmaya çalıştığının altını çizmiştim. Aynı şeyin Mithat Sancar ağzıyla HDP kongresinde dile getirilmesi, bunun Demirtaş’ın fikri değil parti politikası olduğunu, arkasında da Apo’nun bulunduğunu gösteriyor.
Mithat Sancar kongredeki konuşmasında; “Diğer muhalefet partilerine de hatırlatmak isterim: Bu mesele, iktidarın tekeline ve manipülasyonlarına terk edilemeyecek kadar ciddidir ve önemlidir. Barış konusunda belirleyici katkı sağlayacağı geçmişte defalarca kanıtlanmış bir aktörün şimdi de bu rolünü oynamasını mümkün kılacak şartların yaratılmasını muhalefetin ve demokrasi güçlerinin de talep etmesi lazım.” dedi.
Sancar’a göre muhalefetin Apo’yla masaya oturması da yetmiyor, Apo’nun masaya oturmasını muhalefet talep etmesi gerekirmiş. Oldu olacak muhalefet liderleri toplanıp canlı yayında yalvarsınlar bebek katiline, “ne olur masaya otur da çözelim şu meseleyi” diye.
HDP şımarıklığı bununla da kalmıyor tabii ki. “Kürt sorunu seçim dönemlerinde hatırlanacak ve araçsallaştırılacak bir sorun değildir. Her kim ki bu meseleyi siyasi hesapları için kullanmayı düşünürse büyük yanılır, büyük kaybeder. Her kim oy için bu mesele üzerinden milliyetçilik yarışına girer, halkların çözüm taleplerini yok sayarsa, büyük kaybeder, büyük çözülür.”
Adında “demokratik” kelimesi geçen partinin demokrasi aşığı eş genel başkanına bakar mısınız? “Çözüm taleplerini” dikkate almayanları nasıl da tehdit ediyor?
Nasıl, HDP’liler çok güzel bir barış dili oluşturmuşlar değil mi?
Bu tehdit sadece siyaset kurumuna değil, tüm Türkiye’ye yönelik bir tehdittir. Apo’yu “çözüm”ün meşru tarafı olarak kabul etmeyen herkesedir.
HDP’nin kongresi, “Çözüm Biziz, Sözümüz Var” sloganıyla yapıldı. Ancak kongrede gördüğümüz şey, HDP’nin çözüm dediği şey bölücülük, Apo dayatması ve tehditten ibaret. Bu HDP çözüm değil, olsa olsa sorun olur.
HDP bu kafayla gelmiş, bu kafayla gider ama şunu söyleyelim ki, bu gidişle kaybeden Türkiye değil HDP olur.