Somali Cumhurbaşkanı Hassan Sheikh Mohamud’un oğlu Mohamed Hassan Sheikh Mohamud, 30 Kasım günü tamamen hatalı bir şekilde motokurye Yunus Emre Göçer’i ezdi ve katletti.
Gizlenmeye çalışılan olay, İBB’nin trafik kameraları ile ortaya çıktı. Ancak AKP iktidarının, devletin tüm organlarını kullanarak örtbas etmeye çalıştığı cinayet ile ilgili her geçen gün yeni bir skandal ortaya çıkıyor.
Denklemi düşünün. Katil AKP liderinin şahsi arkadaşı olan, uluslararası Müslüman Kardeşler şebekesinin üyesi bir adamın oğlu. Türk vatandaşı değil. Somali vatandaşı ve “İslam”cılık, daha doğrusu hukuksuzluk, dayanışmasından dolayı ayrıcalıklı statüde biri. Maktul ise bir Türk emekçisi, hiçbir yakını, ağası, paşası olmayan, sadece ve sadece emeğiyle, alnının teriyle ailesini geçindirmeye çalışan bir vatandaşımız.
Bu denklemin içinden nasıl bir AKP “adaleti” çıkar sizce. Buyurun yurttaşımız Yunus Emre Göçer’in acılı eşi Öznur Göçer anlatsın size:
“Yetkililer gereğinin yapılacağını söylüyor ancak ben bu söylenenlere ikna olamıyorum… Görüntüler ortaya çıkana kadar polis bize eşimin intihar ettiğini söyledi. Eşimin motokurye arkadaşları ve kamuoyu baskı göstermeseydi belki de eşimin intihar ettiğini söyleyip olayı kapatacaklardı.
15 yaşında lise öğrencisi kızım var. 8 yaşında da otizm hastası bir çocuğum var. Çocuğum hasta olduğu için sosyal yaşantısında dışlanıyordu. Onun rehabilite olabilmesi için eşimle birlikte dişimizi tırnağımıza takıp çabalıyorduk. Şimdi yalnız başımıza kaldık.”
İşte miting meydanlarında “öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” diye bağırıp çağıranların yarattığı Türkiye.
Bu olayla ilgili söylenecek çok söz var ve tartışılmaya devam edilecek. Ancak Türk Solu hariç kendine muhalif diyen medyanın bile ağzını açmadığı konular var.
Dün Kaya Ataberk yasaklı konulara girdi. Birincisi Somali Cumhurbaşkanı ile AKP lideri arasındaki bağ. İkincisi Müslüman Kardeşler isimli CIA’nın kurduğu, şu anda elverişli bir aparat olarak tüm BOP coğrafyasında kullanılan kökü dışarıda şebekenin olaydaki rolü. Üçüncüsü Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yargısının, kolluk gücünün ve diplomasinin, “paralel devlet” gibi çalışan şebeke tarafından saf dışı ve hatta tasfiye edilmiş olması.
Dördüncü noktayı da şimdi not ediyoruz. Adalet Bakanı, konu ile ilgili soruları utanmadan “gündemimiz Filistin” diye geçiştirince tepkileri üstüne çekti. Ancak olayda bir numaralı sorumlu olan ve hatta yargılanması gereken kişi yine görmezden geliniyor: İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya!
Hiç lafı evirip çevirmeyeceğiz. Bu yazı Cumhuriyet Savcıları açısından açık bir suç duyurusu olarak da okunabilir. Katledilen kardeşimizin eşi Öznur Göçer’in polis ile ilgili açıklamaları, olayı örtbas etmek için emniyet teşkilatı içinde görevli kişiler tarafından suç amaçlı ve örgütlü bir fiilin işlendiğini ortaya çıkarmıştır.
Cumhuriyet Savcılığı derhal Öznur Göçer’in ifadelerini şikâyet kabul etmeli, kendisinden söz konusu polislerin isimlerini öğrenmeli ve soruşturma başlatmalıdır. Polislerden bu fiillere kendilerini azmettiren amirlerinin ismi öğrenilmeli, soruşturmalı genişletilmeli, amirler ile İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya arasında bir bağlantı varsa, derhal kendisi hakkında da fezleke hazırlanmalı.
Aylardır yeni İçişleri Bakanı’na methiyeler düzen sol (!) basın susuyor. Cumhuriyet, Birgün, Tele 1, Halk TV’den çıt yok. Ahmet Şık gibi polis muh(a)biri solcu (!) vekillerden de çıt yok.
Ne oldu? Bu değil miydi sizin tertemiz İçişleri Bakanınız? Uluslararası suç çetelerine savaş açmıştı.
Ortada uluslararası bir suç var. Failler arasında Öznür Göçer’in ifadesine göre polis teşkilatı mensupları da var. Peki, İçişleri Bakanı ne yapıyor, internette orasını burasını açanları gözaltına aldırıp, ters kelepçeli şovlar ile uğraşıyor. Türk vatandaşı bile olmayan bir cinayet şüphelisi ise polis ve savcılık organizasyonu ile bir gün içinde yurtdışına kaçırılıyor.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya! Buyurun ispat edin ne kadar temiz ve kararlı bir bakan olduğunuzu. Karakol belli, tutanak belli, acılı bir anneye gidip “kocanız intihar etti” diye alçakça yalan söyleyenlerin isimleri belli. Siz de başlatın idari soruşturmayı ve bizzat kendiniz bu polisler hakkında suç duyurusunda bulunun. “Gerekirse, görev kusurum varsa beni de soruşturun” deyin.
Hodri meydan! Bunu yapın, biz de alkışlayalım sizi.