Önceki gün yazdığımız yazıda, iktidarın enflasyonun artmasına bir süre daha müdahale etmeyeceğini, ilerleyen dönemlerde hedeflenen “göreceli düşüş” üzerinden bir strateji kurulduğunu yazmıştık.
Dün Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar da bunu gösterir yönde. Erdoğan, AKP’li milletvekilleriyle yaptığı toplantıda vatandaşın “pazarda alışık olmadığımız derecede yüksek fiyatlarla karşılaştığını ancak Avrupa ülkelerinde durumun daha vahim” olduğunu söylüyor.
İktidar medyasında ve sosyal medyada karşılaştığımız; “Bu kadarını söylemiş olamazlar!” diyerek doğruluğuna inanmadığımız “enflasyon Avrupa’da daha yüksek” propagandasının aslında bir AK trol icadı değil, bizzat Saray’da üretilen bir “argüman” olduğu böylece anlaşılıyor.
Enflasyonla mücadelenin market baskınları ve hamasi nutuklarla yapıldığı bir süreçte iktidarın güvencesi geçmiş dönemde asgari ücrete ve emeklilere yapılan zamlar. Ücretlerdeki bu göreceli “iyileşme” daha yüksek enflasyon olarak dönene kadar iktidara zaman kazandırıyor.
Bol bol “algı çalışması” yapılacak, kıyaslamalar üzerinden “halimize şükretmemiz istenecek” böylesi bir dönemde iktidar geleceğe dair umut veren yeni söylemler yaratma peşinde. Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında, “yeni bir kızıl elma belirlediklerini” ve “Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapacaklarını” söylemesi bu amacın ifadesi.
Erdoğan gibi “milliyetçiliği ayaklar altına almakla” övünen, “Türkçülük bölücülüktür.” diyen bir figürün, ilerleyen yaşında “kızıl elma”yı keşfetmesi, iktidarın küçük ortaklarının ve gizli AKP’lilerin hoşuna gidecek yeni bir “9 ışık doktrini” de olabilir hem.
Ancak ilk 10’a girmek için önce ilk 20’ye girmek gerektiği düşünüldüğünde konulan hedefin ne kadar “gerçekten uzak” olduğu da ortaya çıkıyor. IMF’nin son tahminlerine göre Türkiye 2021 sonunda “dünyanın en büyük 20 ekonomisi” arasındaki yerini bile kaybedecek. 2021’de 21. Sıraya düşecek olan Türkiye 2022’de ise 22. sıraya kadar gerileyecek.
Peki iktidar, enflasyonla mücadele konusunda neden bu kadar rahat davranıyor? En önemli sebebi, dünyada enflasyon şampiyonu olan bir ülkenin muhalefetinin bu konuyu gündeme taşıyacak bir yöntem bulamaması ve sadece “dile getirmekle” yetinmesi.
İkincisi ise AKP’nin tıpkı “döviz kuru”nda olduğu gibi, enflasyonun da izleyeceği patikayı kurgulayan bir strateji izlemesi. Buna göre bir süre daha bu çılgın yükselişe müdahale edilmeyecek ve fiyatlar artmaya devam edecek.
Yapılan tahminlere göre Mart’tan sonra her ay enflasyonda yüzde 5’lik artış olsa, nisan enflasyonu yüzde 66, mayıs yüzde 73, haziran yüzde 78, temmuz yüzde 84, ağustos yüzde 91, eylül yüzde 98, ekim yüzde 103, kasım yüzde 106 oluyor. Aralıkta ise baz etkisinden dolayı, aylık enflasyon artmaya devam etse bile senelik enflasyon düşüyor ve yüzde 90’a düşüyor.
Yani enflasyon arta arta azalmış oluyor. Sonuç olarak senelik enflasyon yüzde 61’den yüzde 90’a çıkmış oluyor ama vatandaşın duyacağı propaganda enflasyonun “yüzde 103’den yüzde 90’a inmesi” olacak. Tıpkı 20 Aralık’ta 18 TL olan doların 14 TL’ye dönmesinin büyük bir başarı hikayesi olarak sunulması gibi, enflasyondaki “göreceli düşüşün” de büyük bir başarı olarak gösterileceğini biliyoruz.
Bugün “Avrupa enflasyondan kırılıyor” diyenler, yarın da “enflasyonun belini kırdık” propagandası yapacak.
Gerçeklerle değil “algılarla” yönetilen bir “algı cumhuriyetinde”, iktidarın soruların gerçek çözümü yerine böyle oyunların peşinden koşması son derece doğal.
Onun içindir ki yakın gelecekte enflasyonun daha da artacağını tahmin etmek mümkün. Ama güneş balçıkla sıvanmayacağı gibi, vatandaşın cebindeki delik için de bir sorumlu bulmak gerek. Gerisini market sahipleri düşünsün!