“Uğur Şahin’in dudak uçuklatan serveti” artık bilmem kaç bininci defa sırrı çözülen Bermuda Şeytan Üçgeni gibi doldurma haber kategorisinde. Şu sıralar gazetelerde, içerik üreticilerde yine bir “Uğur Şahin’in serveti” dalgalanması yaşandı. Okuyanın çenesi yoruldu tabi.
Dün Evrensel’de Mustafa Yalçıner kendince bir hareket noktası olarak bu haberden yararlanmış. Yalçıner bir geleneğin yaşayan temsilcisi. THKO’lu. EMEP’li. Yani “kendince” dediğim, kendi Marksist hizbince bir sınıf tartışması ortaya koymuş. Bence önemli.
Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin Türk insanının zihninde yarattığı hissiyat elbette dünyanın geri kalanından farklı. Almanya’ya göç etmiş Türklerin çocukları, 2 yılı aşan Covid sürecinde dünyanın en başarılı aşısını geliştirdiler. Net olgu bu.
Ama Yalçıner –bana kalırsa çok hatalı bir şekilde– Türeci-Şahin çiftini Türk insanının gönlüne yerleştirenin “Türkiye’yi yöneten, Türklüğü yüceltmekle prim yapmaya çalışan milliyetçi zevat” olarak işaretliyor.
Yani Uğur Şahin ve Özlem Türeci’ye duyulan hayranlık yapay ve kapitalist bir şartlandırma!
Çünkü Gebze’de Evrensel’in çağrısıyla “işçi direnişlerinin ışığında sınıf mücadelesinin seyri”ni tartışan işçinin çıkarı “Aşı olun” diyen Uğur Şahin’in çıkarlarıyla örtüşmüyormuş.
Şahin, havanda sarımsak ezip zerdeçalla karıştırmak yerine aşısının üretim/dağıtım hakkını Pfizer’a satmış ve patron oluvermiş.
Almanya’da Türkler ikinci sınıf muamelesi görürken onlardan ayrışacak kadar zenginleşmiş, “Almanya’yı çekip çevirenlerin” arasına katılmış…
Klinik testler öncesinde birkaç milyon varyasyonu simüle etmek için gereken işlem gücüne birkaç milyon dolar harcanması gerektiği için ne kadar üzülsek azdır.
Fakat işin özü “kapitalist sağlık” tartışması bile değil.
Mustafa Yalçıner, sınıf teorisine uyduracağım diye Uğur Şahin’e duyulan sempatiyi tokatlamaya kalkıyor. Hem de Türklük üzerinden. Yani dam üstünde saksağan var, Yalçıner de vurmuş beline kazmayı!
Türklerin Uğur Şahin ile gurur duyması aldatıcı kabul edilebilir. Denilebilir ki, Uğur Şahin’i Uğur Şahin, Özlem Türeci’yi Özlem Türeci yapan Almanya’dır, Türkiye Uğur Şahin’lerini Özlem Türeci’lerini yetiştirememekte, yetiştiremediği gibi potansiyelleri de kaçırtmaktadır.
Ama muhtemelen Yalçıner’in teorisinde bunlar sınıf realitesinin önüne geçemeyecek burjuva-ulus dertleri. Zaten Yalçıner’in yazısının başlığı da aynen böyle: “Neden millet değil ve neden sınıf ve sınıf mücadelesi?”
Yalçıner yazısının başında “ezen/ezilen milletler” bahsini etmiş. Ama milletleri eşitlemek kategori dışı bırakıldığı için teori sınıfları eşitlemeyi (yani ortadan kaldırmayı) öneriyor.
Eh, öyle olunca da, küresel salgının belini kıran Uğur Şahin (adını anmadığı Özlem Türeci ile birlikte) ne yapsın, boşa düşüyor. Sınıfsal tarihselliğin parlak dokusu üzerinde bir anomali, pürüz, göz ardı edilmesi gereken bir defo olarak kalıyor…Yalçıner’in son ana kadar Ukrayna’nın işgaline ihtimal vermeyenlerden olsa da sonrasında haksız bulduğunu biliyorum.
O vicdana soruyorum:
Ukrayna ordusunun, Ukrayna vatanını ve vatandaşlarını savunması tıpkı Biontech gibi bir “sınıf-tarihsel sapma” mıdır? Pürüz müdür? Mekruh mudur?
NATO ülkelerinin destek verdiği Ukrayna’daki milli mücadele bu minvalde hiç olmamış olması gereken bir leke midir?
Sınıf dururken Ukraynalı milliyetçi askerlerin vatanlarını savunması ve daha fazla Ukraynalı kadının Ruslar tarafından tecavüz edilip yakılmasına engel olmaları sınıfa şirk midir, Gebze’deki işçinin çıkarlarına ters midir?
Ve şimdi tekraren ben de soruyorum:
Neden millet değil ve neden sınıf ve sınıf mücadelesi?