Daha Mart 2019’daki seçim başarılarının ardından Ekrem ve Mansur beylere atfen kaleme aldığım “Korkarım asıl şimdi hapı yuttunuz beyler” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi rejim, karşılarına her türlü engelleri çıkarıp halkın gözünde onları zor duruma düşürecekti. Bu hususta o günden bugüne hiçbir şey değişmedi, engellemeye ve yok saymaya devam edecektir. Aslında bu tip rekabetçi otoriter yönetimlerde görülebilir bir siyaset yapma biçimidir bu, yani çok da şaşırmamak gerekiyor. Asıl şaşılacak olan, bunu görmek istemeyen ve her defasında aynı yanlışa düşen CHP’dir. CHP bekledikçe ve işin ardını getirmekte zorlandıkça seçmen desteğini kaybetmeye başlayacaktır. Son gelen kamuoyu yoklamaları da bunu teyit eder nitelikte; AKP düşüyor buna karşın CHP de yerinde sayıyor. Kararsızlardan ya da karşı ittifaktan kayda değer bir geçiş gözlenmiyor. AKP ise yılların enkazına yeni bir ortak bulduğu için şanslı sayılabilir. Sonuçta iyi olacaksa ya da iyi olduğuna dair bir algı varsa kendilerine, bir takım aksamalar varsa ki -bundan sonra daha çok olması beklenir bir durumdur- suçlu CHP olacaktır.
Şimdilerde bu sokak hayvanlarını ilgilendiren yeni kanun teklifi komisyondan geçerken CHP’nin kendi belediyeleri adına aldığı karar ve belediyelerin tek tek sosyal medya üzerinden yaptıkları “tanımıyoruz ve uygulamayacağız” resti önemlidir. 1 Mayıs’ta yaptıkları gibi yapmayıp zoru göze alarak mücadele edeceklerse, bu hem iyi bir fırsat hem de onurlu bir davranış olur. Birkaç küçük ilçenin belediye başkanını almaya çalışabilirler başlangıçta ama toplu bir karşı duruşta mutlaka geri adım atmak zorunda kalacaklardır. Tabii bununla yetinmeyip bir yandan da AKP’nin tabanını kışkırtmalıdır. Çünkü bu parti en başından beri seçmenlerine ve özelde tabanına karşı ikiyüzlü davranmaktadır. Müthiş bir biçimde her nabza şerbet verebilen bu eklektik siyasi oluşum, 22 yılda Avrupa Birliği hedefiyle oyunu aldığı daha merkezdeki liberal kitleleri Ortadoğu batağında mülteci ve sığınmacılarla dolu bir yere, “Nas ortadayken sana, bana ne oluyor..?” diyerek şeriat imasıyla kandırıp oyunu aldığı ultra muhafazakar kitleleri ise tefeci faiziyle adeta kapitülasyonların hortladığı bir ülkeye götürmüştür.
…
Öte yandan ilginç bir biçimde partinin muhafazakar kanadında da bu son yasa teklifi karşısında büyük rahatsızlık oluştu ve gelinen aşamada konu üzerinde ciddi bir yarılma gözlemleniyor. Bu rahatsız kesimleri de çekecek biçimde siyasi bir kriz çıkarılabilirse yeni bir yol açılmış olur. Enflasyonla mücadele ve döviz rezervi arttırma hedefiyle, halkın büyük bir kısmını sefalete sürükleme pahasına yüzdürülmeye çalışılan ekonominin ya da daha doğru ifadeyle ekonomik yalan rüzgârının ciddi bir siyasi krizde aynı hızda ve yönde esmeyeceği açıktır… CHP’nin agresif mücadele tarzından bu kadar korkmasını anlamak mümkün değil, zira sonunda bir kriz çıkacaksa bunun sorumlusu zaten kendileri olmayacak.
Şimdi bu yazdıklarım kötücül bir beklenti gibi görülebilir fakat ülkenin hayrınadır. Çünkü daha önceki yazılarda değindiğim gibi bu iktidar kötü gidişata muhalefeti de ortak ederek yıpratacak, kağıt üzerinde ekonominin iyi olduğu bir zaman diliminde ise daha öncekilere benzer ayak oyunlarıyla ve hiç kuşkusuz yine seçim ekonomisi yoluyla süresini uzatmanın yolunu arayacaktır. Tabii başarabildiği takdirde o seçim başarısını daha önce benzerlerini 2018 ve 2023’de gördüğümüz ekonomik yıkım takip edecektir. O nedenle merhum Erbakan’ın deyişiyle “kadayıfın altının kızardığını” herkesin kabul edeceği şekilde göstermek zorundadır CHP… Zira zaman otoriter rejimin lehine, halkın aleyhine işliyor.
Bir yandan bunları yaparken gelecek saldırı furyasına da iyi hazırlanmalı, kesinlikle savrulmamalıdır. Bu bakımdan CHP genel başkanının önceki genel başkanını hedef alacak tarzdaki demeçleri yanlış olmuştur.
Savrulmamak, güçlü durmak adına Kemal Kılıçdaroğlu’nun varlığı çok önemlidir ve ne olursa olsun yeri Özgür Özel’in yanıdır. Büyük toplantı ve ziyaretlere diğer genel başkanlar gibi katılması sağlanmalı ya da onun katılmadığı durumlarda hepsinin katılımı iptal edilmelidir. Bu açıdan Kıbrıs’ta eski genel başkanların arasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun olmaması ve o şekilde adaya gitmeleri oldukça yanlış olmuştur..
…
Sonuçta bu otokratik rejim zaman ilerledikçe tüm benzerlerinde olduğu gibi kendi kaçınılmaz sonunu hazırlıyor, CHP’nin en makul önerileriyle bile normalleşme olması katî surette mümkün değildir. Oysa normal şartlarda Batı’daki muadilleri gibi bir dönem çekilip kendisini nadasa bırakmalı, o sıra zarfında kuruluş ilkeleri çerçevesinde ideolojik yapılanmaya gitmeliydi ve bir özeleştiri yapmalıydı. Açıkçası, bir kere gidip yeniden gelmeye çalışmalılardı fakat herkesin gördüğü ve kendilerinin daha iyi bildiği bir şey var; o gidişin dönüşü olmayacak. Bunun tek sebebi yargı tahakkümünün yıkılacak olması ve alınacak muhtemel cezalar değil, partinin bir şahıs partisi olması ve tutarlı bir ideoloji yerine hurafelere dayalı söylemlerinin fikri alanda egemen olmasıdır.
Ve elbette Lozan
Geçtiğimiz Çarşamba Lozan Barış Antlaşması’nın 101.yıl dönümüydü. Çok şey söylenebilir elbette fakat bence Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen şanlı bağımsızlık savaşını ve onun diplomatik zaferlerini önemsizleştirmeye, karalamaya çalışanlar için ayrıca bir parantez açmak gerekiyor. Bilhassa Rıza Nur’u kaynak göstererek yaptıkları en meşhur tartışma “Lozan’ın gizli maddeleri” hakkındaydı. Bu insanların iddia ettiği gizli maddeler ortaya çıkmadı ama kendileri ortadan kayboldular. Demek ki, hurafelerle ve hatıratla tarih yazımı olmuyormuş. Bırakalım bir yüzyıl daha gizli madde arayadursunlar…
Bu vesileyle İsmet İnönü başkanlığındaki Türk delegasyonunu saygı ve rahmetle anar, geçmiş Lozan gününüzü kutlarım.