Türkiye’nin yaşadığı enerji krizi, genel ekonomik krizin bile önüne geçip ayrışacak kadar ileri bir noktada. Halkın elektrik ve doğalgaz alamayacak kadar fakirleşmesi bir yana, artık içeride ve dışarıda parasıyla enerji temin etmenin bile zorlaştığı bir dönemdeyiz.
Elektrik ve doğalgaz faturalarının ev kiralarıyla yarıştığı son durumda ana muhalefet partisinin genel başkanı zamlar geri alınıncaya kadar elektrik faturasını ödemeyeceğini ilan etmekten çekinmedi. Şimdi bu siyaseten riskli tavır yavaş yavaş destek buluyor. Bugün toplanacak olan kabine toplantısının gündemini yılbaşından beri Saray’ın üzerinde toplanan bu baskı şekillendiriyor.
Tabi çeşitli ihtimaller var. Vergi indirimi, kademeli tarifede 150 kW gibi komik bir rakamdan 210’a çekilen üst sınırın biraz daha yukarı çekilmesi, zamların en azından kısmen geri alınması gibi çeşitli öneriler var. Fakat bunların tümü yandaş enerji şirketlerinin zarar hanesine yazılacak tedbirler. Bir karar alınacaksa bu akşam kabine toplantısı sonrası öğreneceğiz.
Türkiye’de elektrik dağıtım işi, “devletin tekelini kırıyoruz” naralarıyla 2013 yılında özelleştirildi. Ülkenin elektrik şebekesi rekabetten muaf bir şekilde yandaş şirketlere peşkeş edildi. Bugün sol basında çoğunlukla “neoliberal politikalar” üzerinden eleştirilen özelleştirme aslında mültezimlik gibi işleyen 21 derebeylik bölgesi oluşturulmasından ibaretti. Yani ortada neoliberal değil, feodal bir düzen var. Yüksek Beştepe Ağa’sı ile koruyup kollama ilişkisi geliştirmiş 5’li çeteler, yerel ağalar…
Özelleştirme bedelini kredilerle karşılayan her şirket (ağalık) kendi bölgesinde istediği gibi at koşturdu. İşte en son Isparta’ya kara kışta yaşatılan rezilliği gördük. Devletten ucuza elektrik alıp vatandaşa fahiş kârarla fatura eden Cengiz-Kalyon şirketi, Isparta’nın dağıtım ağına bir kuruş yatırım yapmamış, Davraz ile Barla gibi iki büyük dağın arasındaki şehre ilk ciddi kar yağışında şebeke çökmüştü.
En son 2019 yılı verilerine göre bu şirketlerin 50 milyar dolara yakın borç stoğu var ve bunun 13 milyar dolarlık kısmı takipteydi. Elektrik lordları ne devlete, ne de kredi çektikleri devlet bankalarına borçlarını ödemiyorlar. Ortada bir karadelik var ve 2022 itibarıyla, mazbut bir yaşamla bile elektrik tüketimine yapılan %127 zam tarifeli faturalar bu karadeliğe akıyor.
Şimdi bir yanda yaklaşan seçimlere doğru çöküşün habercisi devasa bir taban fokurdaması, öbür yanda Yüksek Beştepe Ağası Erdoğan’ın taahhüdünü yerine getirmesini bekleyen feodal holdingler…
Ali Babacan’ın özelleştirmelere dair “özeleştirisiz” eleştirisinin kifayetsizliğini, dün Ali Özsoy’dan okuyorduk. (https://tinyurl.com/3rajw9f9) Derken dün Devlet Bahçeli bir sürpriz yaparak topa girdi. Bahçeli, sol basının sıklıkla tekrar ettiği devletleştirme fikrini öne sürdü ve aynen şöyle dedi: “TEDAŞ’a denetim yetkisi tekraren geri verilmelidir. Elektrik dağıtımının devlet eliyle yapılması maruz kaldığımız sorunları hafifletecektir.”
MHP’li Devlet Bahçeli’nin Cumhuriyet, BirGün, Evrensel, Duvar falan okuyup neoliberalizm karşıtlığı yaptığını zannetmesin kimse. Bahçeli yine bir kriz anında Tayyip Erdoğan’a tutunacak dal uzatmaya çalışıyor. Gençler hatırlamayabilir. Devlet Bahçeli’nin AKP’ye “stepnelik”, “pâyandalık”, “sigortalık” kariyeri 15 Temmuz’lardan, Cumhur İttifakı’ndan, 2015 Haziran’ından çok daha öncesine dayanır.
Bahçeli’nin –kendi adıyla müsemma– “devletleştirme” fikri, borç batağı içindeki enerji ağalıklarını, CK’nın Akdeniz Elektrik’inden Sabancı’nın AYEDAŞ’ına, Sedaş’tan Çoruh Elektrik’e hepsini kurtarmak ve oluşan yükü devlet kanalıyla yine vatandaşın sırtına yüklemek. Bugünkü kabine toplantısından ne çıkar bilinmez. Ama “devletleştirme” en azından seçimlere kadar kitlenin gözünde albenisi olabilecek, puan toplayabilecek bir argüman.