Geçtiğimiz hafta, Afganistan’da iktidarı Ağustos aynıdan itibaren yeniden ele geçirmiş bulunan ultra gerici Taliban, yeni bir kararname yayımlayarak kadınlara yönelik kölelik uygulamalarına yenilerini ekledi. Artık Afganistan’da kadınların sadece başlarını değil yüzlerini de örtmeleri ve Taliban rejimi ile adeta özdeşleşmiş olan “burka” adlı kafesli çarşafı giymeleri de zorunlu.
Bu kararnamenin ardından Afganistan Güçlü Kadın Hareketi adlı bir kadın hakları savunucusu grubun belki de kırbaçlanmayı, hatta öldürülmeyi de göze alarak Kâbil sokaklarında yaptığı protesto eyleminin haberleri de Türk basınında yer buldu. Esas olarak karşı çıktıkları burka mecburiyetiydi.
Eylem ne kadar cesur olsa da zayıf ve Taliban, Afganistan’da istediğini yapmaya devam ediyor. Dolayısıyla da hemen bir hafta sonra gelen ikinci Taliban kararnamesi de kimsede şaşkınlık yaratmadı. Bu ikinci kararnameye göre ise, kadınların erkeklerle beraber parkta dolaşmaları ve aynı masada yemek yemeleri de yasaklandı. Hatta Taliban, yaptığı başka bir açıklamayla bu yasağın kapsamına evli çiftlerin girdiğini de eklemeyi ihmal etmedi. Ayrıca kadınların parkları kullanma haklarını sadece Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleriyle sınırladıklarını da açıkladılar!
Daha önceki aylarda da Taliban, kadınların yanlarında bir erkek akrabaları olmadan seyahat etmelerini yasaklamış, kız okullarının kapısına kilit vurmuş ve kadınları çalışma hayatından neredeyse tamamen uzaklaştırmıştı.
Çağımızda Şeriatçılıkta, kadın düşmanlığında İran veya Suudi Arabistan’ı fersah fersah geride bırakan böyle bir ultra gerici rejimi, dünya nasıl kabulleniyor diye merak edebilirsiniz haklı olarak. Ama Taliban’ı kabullenmenin çok ötesine geçip onu doğrudan destekleyen, muhatap değil müttefik olarak kabul eden bir cephe çoktan oluşmuş durumda.
Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesi, iki tanınmış Afgan kadınla röportaj yaptı: Afgan-Amerikan akademisyen Dr. Bahar Jalali ve Afgan Millî Tekvando Takımı sporcusu ve kadın hakları savunucusu Marzieh Hamidi. Röportajda iki isim birçok konuda konuşmuştu. ABD başta olmak üzere tüm dünyaya Taliban’a göz yumdukları için de tepkiliydiler. Ve Türkiye’ye de bir çift sözleri elbette vardı. Dr. Jalali şunları söylüyordu:
“Kadın haklarını savunduklarını iddia eden ülkelerden Afgan kadınları adına seslerini yükseltmelerini bekliyorum.”
“Ama maalesef dünya olan bitene gözlerini kapamış durumda…”
“Türkiye Taliban’ı neden Antalya Diplomasi Forumu’na davet etti? Taliban’a üst düzey platformlarda bu tür fırsatların verildiğini görmek üzücü. Terör rejimi normalleştiriliyor.”
“Unutmayın bugün Afganistan, dünyada kız çocuklarının eğitim hakkının yasaklandığı tek ülke…”
Bilindiği gibi Antalya Diplomasi Forumu, bu yıl Rus ve Ukrayna dışişleri bakanlarının, AKP’li mevkidaşları Mevlüt Çavuşoğlu’nun ev sahipliğinde bir araya gelmesiyle dünya çapında konuşulan bir olay olmuştu. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki Taliban’ın kendine yer bulduğu, daha doğrusu ona yer verilen her yerde bir Rus ve Çin müdahalesi mutlaka mevcut. Yani bu iki devlet, Taliban’ı açıkça himayelerinde bulunduruyor ve ondan da kendilerine destek olmasını bekliyorlar. Yani Taliban, her ikisi için de kullanışlı bir uluslararası aparat.
Tabii bu arada Afgan halkına ve özellikle Afgan kadınlarına ne olduğu da bu “antiemperyalist” (!), “ABD’nin tek kutuplu sözde demokrat liberal, küreselci şeytan rejimini bozan”, “tek kutbun karşısında çok kutupluluğu sağlayacak” devletlerin âli çıkarlarının yanında bir önem taşımıyor tabii ki… Kısacası bu cephe “ABD’ye karşı ol da kim olursan ol” ilkesiyle kurulmuş bir uluslararası eksen. Ve Taliban aklamasında maalesef Türkiye de AKP dış politikası dolayısıyla bu işin bir parçası…
Ama Taliban’ın Türkiye’deki dostları AKP iktidarından, “Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir durum yok,” açıklaması yapan Erdoğan’dan, Antalya’daki ev sahipleri Çavuşoğlu’ndan ibaret değil. Esas ve aslında neredeyse örgütsel ilişki içinde oldukları dostları ise Doğu Perinçek’in Aydınlık – Vatan Partisi grubu. Aslında Aydınlıkçıların Afgan Şeriatçılarıyla ilişkisi Afganistan’ın 1979’da SSCB tarafından işgal edildiği döneme kadar uzanıyor. O dönemde Sovyetlere karşı ABD ile pakt halinde olan Çin, Pakistan’ı ve Afganistan’da Sovyet işgaline karşı savaşan mücahitleri yakından desteklemiş ve finanse etmişti. Aynı yıllarda Maocu Aydınlık gazetesi de Hikmetyar başta olmak üzere birçok Afgan Şeriatçısıyla röportajlar yapmıştı, onlara elinden gelen desteği sunmuştu.
Daha sonra Taliban, diğer Afgan Şeriatçı gruplarını tasfiye etti. Böylece Çin’le ve Pakistan’la iyi ilişkileri de onlar devralmış oldu. Günümüz Afganistan tablosunda mücahitlerin yerini Taliban, ABD’nin yerini ise Rusya almış olsa da Çin hâlâ aynı konumunu koruyor. Ancak artık Taliban’a Rusya’nın desteği de hiç azımsanmayacak ölçüde.
Rus faşist stratejicisi Aleksandr Dugin’in tezleri yavaş yavaş Avrasyacılık’tan çok (üç) kutupluluğa (Batı-Rusya-Çin) kayarken, onun Türkiye’deki işbirlikçileri olan Aydınlıkçılar da Çin ile Rusya arasında ve her ikisiyle de bağlantılı bir uyduluk noktasında çalışmaya devam ediyorlar. En son faaliyetleri ise Vatan Partisi’nin Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Prof. Dr. Semih Koray ile aynı büronun yürütme kurulu üyesi Prof. Dr. Cüneyt Akalın’ın kotardığı NINTO (Yeni Uluslararası Düzen) İnisiyatifi. Son olarak NINTO çerçevesinde 7 Mayıs’ta bir çevrimiçi çalıştay düzenlediler.
NINTO Çalıştayı’nın katılımcıları epey ilginç. Altı kıtadan, 21 katılımcı bulunmasıyla övünülerek yapılan Aydınlık’taki tam sayfa NINTO haberlerine göre Suriye’de Esad’ın partisi olan Baas’ın temsilcisi Bessam Abu Abdullah’tan, Güney Afrika Komünist Partisi’nin genel başkanına kadar “farklı” ama birçok noktada “aynı” olan isimler konuştu.
Söylemler de ilginç. Mesela Baas temsilcisi, Ukrayna’nın Siyonist bir devlet olduğunu ve zaten Rus düşmanı olan İsrail’e bir müttefikin eklenmemesi için Rusya’nın “doğru müdahalesini” övüyor. İran’dan katılan akademisyen Fuad İzadi ise “Batı liberal sistem için tüm dünyayı felakete sürüklüyor,” diyor.
Ama sadece bunlar da değil. İngiltere’den Sosyalist Çin’in Dostları adlı bir derginin editörü, Belarus’tan Lukaşenko’nun iki defa ödül verdiği ve gözdesi olduğu anlaşılan bir akademisyen… Liste böyle uzayıp gidiyor. Ama yazımızın konusunu asıl ilgilendiren kişi adeta çalıştayın onur konuğu diyebileceğimiz Taliban temsilcisi Mohammad Daoud Abedi!
Rus-Çin ortak uydusu Aydınlıkçıların düzenlediği bu Rusçu-Çinci örgütler, gruplar, partiler enternasyonalinde elbette Taliban’dan beklenen de itibar kazanması, aklanması karşılığında Rusya’yı ve Çin’i savunması. Bakın Taliban temsilcisi Abedi neler demiş:
“Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ABD’nin ilan ettiği tek kutuplu dünya tüm İslam ülkeleri için felaket ve yıkım getirdi… Batı; Ukrayna üzerinden Rusya’yı, Tayvan üzerinden Çin’i çevrelemeye çalışıyor… Rusya, yanı başında ABD’nin Ortadoğu’da kurduğu gibi bir Siyonist rejim kurmasına engel olmak için bu harekâtı başlattı…”
Bunlar ve ek olarak epey bir Rus-Çin övgüsü bu “Talibancı Perinçek”in konuşmalarının özeti. Adam, kendisine verilen yerin ve konuşma şansının (tabii ödemeler ruble ya da yuanla değildir ama dolarların) hakkını gerçekten de efendilerine ödüyor. Rusya’nın ezdiği Müslümanlar, hele hele Doğu Türkistan kimin umurunda? Taliban tabii ki bu saydıklarımızı umursamazken, dostları da, Aydınlıkçılar ve NINTO ekâbiri de Afgan kadınlarına karşı uygulanan insanlık dışı saldırıyı, Talibancı kölelik rejimini önemsemiyor.
Zaten yaz aylarında bu konudaki açık vicdansızlığı, ismi Cumhuriyet Kadınları Derneği olan Aydınlıkçı kulübün başkanı Tülin Oygür’ün Taliban’ı öven açıklamalarından hatırlıyoruz.
Bu kadar desteğin ardından Taliban da neden “Putinizm-Duginizm-Perinçek Düşüncesi” (!) hattında uluslararası politika üretmesin ki?
Ellerin “Project Democracy”si varsa, Rusya ile Çin’in de ellerinde “Project Autocracy” ve “Project Theocracy” var. Hem prestij, hem para akıtarak besleyecekleri gruplar hazırda bekliyor işte…
Nihayetinde onlar da, Taliban da, AKP de, Aydınlıkçılar da yollarına devam ederler, “dünyanın bir yerinde” ise kadınlar Orta Çağ’dan da geri bir köleliğe maruz kalır…
Ama tarihte olan her şey gibi bunu da kaydedenler olacak. Sadece geçmişleri değil şimdileri de ihanetten ibaret olanların aslında tek ihanetinin Türk halkına değil, insanlığa da olduğu unutulmayacak.