Malum, ülkeyi öyle bir Hamasçı histeri içine soktular ki artık kimse, yılların Şeriatçı terörist örgütü Hamas’a bu doğal (!) kimliğiyle hitap edemiyor! Bir taraftan İran rejiminin ahlak polisinden mi, yoksa Nazi SA kıtalarından mı daha çok ilham aldığı belli olmayan Şeriatçı militan gruplar, kafelerde oturan sıradan insanlara müdahale ediyor, sokakları HAMAS adına terörize ediyor. Diğer taraftansa sosyalistler ve komünistlerden “ılımlı” İslamcılara, PKK uzantısı Kürtçülerden “Türk milliyetçisi” MHP’ye kadar herkes Hamasçı olmuş durumda!
Buna, aslında bir ilgisi kalmamasına rağmen hâlâ “Atatürk’ün partisi” olma iddiasındaki CHP ile yine “Atatürkçü” etiketli gazete ve televizyon kanallarını da ekleyin.
Artık Türkiye’de bu konuda gelinen nokta Filistin halkına üzülmeyi, İsrail’e karşı çıkmayı çok çok geride bırakmış halde. Buradaki Şeriatçı-Hamasçı histeri, doğrudan AKP eliyle örgütlendi ve kışkırtıldı. Gerçek hedefse ne İsrail, ne başka bir şey. Bunların tek hedefi var: Bu bahaneyle sokağa hâkim olmak ve sıradan Türk vatandaşının günlük hayatına müdahale edebilmek. Ve emin olun burada kalmayacaklar.
Yarın İsrail-Hamas çatışması bitecek ama biz sokaklarda halkın yiyip içtiğine, giyim kuşamına müdahale eden faşistler görmeye devam edeceğiz. Elbette bu sefer başka bahaneler bulacaklar. Bir sonraki aşamada ise sadece sözlü müdahaleyle yetinmeyip doğrudan saldıracaklar. Bu Hamasçı deliliğin varacağı nokta burası. Bunları, Hamas’ı savunurken aslında ne yaptığının farkında olmayanlar için söylüyorum. Bilerek bu tavrı alanlara zaten diyecek bir şey yok…
Türkiye, Hamasçı delilik ile kasıp kavrulurken, boykotlar düzenlenip kafeler basılırken, bu İslamcı “Kristallnacht”ın kırdığı camların diğer tarafında başka bir gelişme yaşandı. Geçtiğimiz gün BM, Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir İklim Değişikliği Konferansı düzenledi. Ülkeler buraya devlet ve hükümet başkanı seviyesinde katıldı. Bu arada Türkiye’yi de tabii ki Recep Tayyip Erdoğan temsil etti. Ama konferansın çok “anlamlı” bir katılımcısı daha vardı: 7 Ekim’de çatışmaların başlamasından bugüne değin, ülke dışına çıkan ilk devlet yetkilisi olan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog!
Herzog, biz Türkleri Müslüman saymayacak kadar “çok Müslüman” ve “kavm-i necip” Arapların iftiharı olan Katar Emiri’yle, BAE şeyhiyle son derece samimi görüşmeler yaptı. Bunlar olurken Erdoğan da oradaydı ve bu yaşananları kınamadı. Bırakın kınamayı, herhangi olumsuz bir imada bile bulunmadı.
Buyurun, İsrail ve Siyonizm arıyorsanız lideri oradaydı. Bundan iyi protesto fırsatı mı olur? Dünyaya daha iyi mesaj verme imkanı mı yakalanır?“İsrail Cumhurbaşkanı ile aynı ortamda bulunmam” deyip ayrılırdı, olur biterdi. “One minute” filan epey aşılırdı!
Elbette, Erdoğan böyle bir şeyi yapmazdı ve yapmadı da. Hatta ülke liderlerinin verdiği “aile fotoğrafı” pozunda, Herzog ile aynı karede yer almaktan da imtina etmedi. Buna pek de diyecek bir şeyimiz yok. Sonuçta AKP’nin normali bu…
Fakat, İsrail Cumhurbaşkanı ile bir arada bulunmaktan rahatsızlık duymayan Erdoğan’la ilgili olarak acaba buradaki kafe baskıncısı gözü dönmüşler ne düşünür? Bunu mutlaka sormak gerek! Herhalde İsrail’le ilişki arıyorlarsa buradaki kafelerde, orada oturanlarda bulduklarından daha çoğunu İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u protesto etmeyen, hatta onunla aynı karede fotoğraf vermekten geri durmayan Erdoğan’da bulacaklardır.
Ama elbette böyle bir şey olmadı, olmaz ve olmayacak çünkü bu da Şeriatçının normalidir. Dertleri İsrail’le vs. değil. Dertleri burada yaşayan, kendilerinden olmayan herkesle ve her şeyden de çok yıkamadıkları laik Türkiye Cumhuriyeti’yle.
Herkes bunu görmeli…