Selman Öğüt, AKP dönemini anlatan mükemmel bir örnek.
Ekranlarda “Kemalizm bir virüstür” diyecek kadar Atatürk düşmanı, “Atatürk yaşasaydı Erdoğan’ın yanında olurdu” diyecek kadar “reisçi”; hiçbir vasfı olmamasına rağmen ekranlardan eksik olmayan, yandaş ilişkileri sayesinde üniversiteye kapak atmış ve burada yine birilerinin himayesiyle akademik unvan almış bir isim.
Tüm muhalefeti “FETÖ’cü olmakla” suçlayan, böylece babası Salim Öğüt’ün vefatında Fethullah Gülen’in gazetelere verdiği tam sayfa ilanları unutturmaya çalışan bir kişilik.
Sürekli 28 Şubat ve mağduriyet hikâyeleri anlatan ancak İslamcı olan babasının o dönemde kadrolu bir akademisyen olduğunu ve hatta doçentlik alabildiğini söylemeyecek kadar da “unutkan”.
Geçemediği doçentlik sınavlarından sonra bundan da bir mağduriyet çıkaran ve ağabeylerinden yardım isteyen bir şahsiyet.
Kadın ve erkek arasında eşitliğin olamayacağını savunan, İstanbul Sözleşmesi’ne düşmanlık yapan bir “akademisyen”.
Öğüt’ün “hukukçu” olması ve AKP’yi savunurken hukukun üstünlüğünden bahsetmesi AKP’li yılların ruhunu yansıtan bir durum…
Kısacası AKP’nin kurduğu kabile düzeni sayesinde var olan bir isim Selman Öğüt…
Tıpkı kendisi gibi AKP sayesinde kurulan derme çatma üniversitelerden bir tanesine atanması da Öğüt açısından son derece yerinde olmuş.
Türk üniversitelerinin dünyadaki sıralamalarda hızla aşağılara düştüğü, nitelikli üniversitelerin yok edildiği bir ortamda iktidarın en çok övündüğü şey, üniversite sayılarının hızla artıyor olması.
Bu tarz yüzlerce üniversitenin kurulması sadece ekonomik sebeplerle ilgili değil.
Kabile düzeni ihtiyaç duyduğu unvanları bu tarz yerlerde yaratıyor. Öğüt, tam da kabilenin aradığı kriterleri barındıran bir örnek. Yakışacağı muhakkak!