1970’lerin başında Stalin’in portresi arkasında mevzilenerek antisovyetik propagandaya giren Maoculara karşı, Türkiye’de sosyalizmin, komünizmin mücadelesini 40 yıldır veren Hikmet Kıvılcımlı tarafından CIA Maoculuğu diye ideolojik bir eleştiri getirmiştir.
Burada siyasi polemik olarak görülen başlıklar, aslında derin bir perspektifte siyasi ve ideolojik bir mücadeleyi ortaya koymaktadır.
AntiSovyetizmi, antiRusçuluğu Stalin sonrası revizyonistlerin iktidara gelmesi şeklinde ifade eden Maocuların, o dönemdeki konjonktürde yükselen Sovyetler Birliği ile dünya halkları arasındaki ilişkinin arasına Amerikancı bir kama gibi sokularak ortaya çıktığını, Hikmet Kıvılcımlı esprili yazılarıyla ortaya koymuştur.
Bu çok erken eleştiri kimi kesimlerce haksız bir eleştiri olarak nitelendirilmiştir. Ama Kıvılcımlı’nın yaptığı siyasi eleştiriler, 40 yıllık komünist pratiğinin sonucu olması nedeniyle Marksizmin şaşmaz kılavuzları eşliğinde olduğu için, zaman Kıvılcımlı’nın haklı olduğunu göstermiştir.
Bugünlerde 100 yaşında ölen Henry Kissinger, dünyadaki tüm antikomünist mücadelelerin ideologluğunu yapmış, Vietnam Savaşı’nda ve Güney Amerika’da komünist devrimci yapıların karşısındaki antikomünist cephenin ideologu olmuştur. Çin Devrimi’ni kapitalist yolculuğa Mao’nun yoldaşı olarak çıkaran da yine Kissinger olmuştur.
Eski terminolojiyle ifadelerden daha iyi anlaşılabilir bir noktaya getirirsek, Mao’nun Sovyetler ile olan büyük mücadelesinden sonra antiSovyetik bir çizgiye gelmesinin arkasında Kissinger var mıdır bilemeyiz ama bu mücadeleyi şekillendirerek Mao’nun kapitalist yola girmesinin ideolojik önderliğini Kissinger’ın yaptığı çok sonra açıklığa kavuşmuştur.
Kissinger’ın Deng Şiaoping ile beraber oluşturduğu çizgi, Çin ülkesinin dünya sistemine, Amerikan sistemine entegre edilmesinin formülü “fareyi kedi tutsun da, kedinin kırmızı veya beyaz olması fark etmez” sözleriyle Deng Şiaoping tarafından kapitalizme dönüşün sloganı haline getirilmiştir.
Çin’in dünya sistemine entegre olması, Nixon döneminde pinpon maçıyla başlamış ama ideolojik önderliği Çin’de Mao, Amerika’da Kissinger sürdürmüştür. Maoculuğun birden bire kapitalist yolculuğa başladığı Deng Şiaoping önderliğindeki dönüşüm Kissinger’ın en büyük antikomünist başarısıdr.
Sovyet sosyal emperyalizminin dünyadaki baş emperyalist güç olduğu, Maocu terminolojiye göre mızrağın Sovyetler Birliği’ne çevrilmesi gerektiği tezi bir kızıl rüzgar olarak bütün dünya devriminin önünü kesen bir süreç olmuştur.
Üç Dünya Teorisi denilen CIA imalatı karşıdevrimci teori, devrimci teori olarak bayraklaştırılmıştır. Bu bayraklaştırmada baş düşman Sovyet sosyal emperyalizmi olarak belirlenmeşt ve Sovyetler’e “devletler bağımsızlık, halklar özgürlük istiyor” teziyle karşı çıkılmıştır.
Çin, Sovyet yayılmacılığına karşı mücadele eden devletleri destekleyerek, karşıdevrimci bir çizgiye girmiştir. “Halklar özgürlük istiyor” tezi ve halkların devrimci talepleri yerine, “Sovyet sosyal emperyalizmine karşı özgürlük” tezi savunulmuştur.
Bu aslında tipik CIA imalatı mücadele sloganı olmuştur. Kıvılcımlı’nın 60’lı yılların sonunda yazdığı “CIA sosyalizmi nasıl yapılır?” tezlerinin birebir hayata uygulanmış hali, 70’li yıllardan sonra görülmüş, ancak Kıvılcımlı’nın ömrü buna şahit olmaya yetmemiştir.
Bugün dünya sisteminin en çok yükselen ve büyüyen devleti olarak gösterilen Çin’in arkasındaki ideolojik gerçek, Maoculuğun 5’li çeteyle tasfiyesiyle Deng Siaoping’in yolundan giderek bugünkü Çin’i dünya sisteminin bir parçası haline getiren çizgi, Kissinger tarafından üretilmiştir. Yani CIA merkezlerinde üretilen bir yoldaşlık çizgisi olmuştur.
Bu dönemde boğazlardan Karadeniz’den Akdeniz’e geçen Sovyet Rus gemilerini baş düşman olarak gören Maoculuk, slogan olarak “Martılar martılar, açın çelik kanatlarınızı, geçmesin yeni çarlar” diyerek Sovyet gemilerinin boğazlardan geçmesine karşı çıkan bir politikayı hayata geçirmişlerdir.
Bu antiSovyetik Amerikancı bir çizgi olarak hayata geçmiştir. Stratejinin Maocu bir renge boyanarak mücadelesi, CIA sosyalizmi mücadelesi olarak en tipik yerini almıştır.
Yukarıdaki yeni sloganda yer alan “yeni çarlar”, Sovyet sosyal emperyalizmi kavramları Amerikan Maoculuğunun ana sloganıdır. Daha keskin devrimci gözükerek sınıf mücadelesini örgütleyen işçi sınıfı partisinin kurulumunun önüne geçen bir çizgi olarak hayata geçmiştir. Leninist işçi sınıfının temel alan Bolşevik örgütlenme yerine, kırları esas alarak 1930’ların Çin’ine benzeyen bir Türkiye analizi yaparak, Türkiye’de 1970’lerde kırlardan şehirlere halk savaşı tezleriyle, Türkiye’de yükselmekte olan devrimci işçi sınıfı mücadelesi bütünüyle dinamitlenmiştir.
Kissinger’ın da antikomünist politikası, bu politikanın oluşturulmasının ideolojik önderliğini yaptığı politikadır. Bu Amerikancı Maoculuğun küresel planda antiSovyetik, antikomünist ve antidevrimci tavırlarıyla Sovyetler Birliği ile ilişki içinde olan antikapitalist kalkınma yolundaki Arap ülkelerinde Nasırcılık gibi politikaları eleştirerek, onun yerine Amerikancı İslamcı örgütlenmelerin yer aldığı bir politikanın önünü açmıştır. Çok tipik olarak El-Fetih’in tasfiye edilmesiyle yerine İslamcı, İhvancı örgütlerin gelmesi de bu sürecin sonucu olan gelişmelerdir.
Amerikan Maoculuğu sonrası Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takip eden dönemlerde, Çin için rakip özelliği taşımayan Rusya’nın Orta Asya’da Çin egemenliğine gireceği bir şemsiye örgütü olarak Çin Avrasyacılığı ortaya atılmıştır. Şanghay Beşlisi ile başlayan bu politika, Çin’in Avrasya’da egemen olmasının yolunu açmıştır. Ve böylece Çin Avrasyacılığı, Amerikan Maoculuğunun yerini almıştır. Günümüzdeki nihai algılayıştaki çarpıklık buradan kaynaklanmaktadır. Geçmişte Amerikan stratejisini uygulayanlar, aslında bugün tam zıddı bir stratejiyi uyguluyormuş gibi görünse bile yine de Amerika’nın Çin için oluşturduğu politikanın yolundan giderek bugünkü Çin Avrasyacılığına gelinmiştir.
70’li yıllarda Amerikan emperyalizmini “kağıttan kaplan” görerek Amerika’nın emperyalist olarak hiçbir gücünün kalmadığını, asıl yükselen gücün, dünya halklarına düşman Sovyet sosyal emperyalizmi olduğu söylemiyle bir strateji ortaya koydu. Bu da halk savaşı modeliyle bütünüyle dişleri dökülmüş Amerikan emperyalizminin bir darbede yıkılacağı teziydi. O dönemde Amerika adına yapılan bir politika, amacı da Sovyetler Birliği’nin tasfiyesine yönelik politikadır. Üç Dünya Teorisi’nde “devletler bağımsızlık, milletler özgürlük, halklar devrim istiyor” teziyle, antiSovyetik bir politikayla, Sovyetlerin Afrika ve Ortadoğu’daki alanlarıyla ilişkisini kesmeyi amaçlamıştır. Bunun en tipik örneğini de Angola’da Çin yanlısı grupların baş düşman olarak emperyalizmi değil Sovyetleri görmelerinde ve Sovyetlere karşı verdikleri mücadelede görmekteyiz. Günümüzde de Çin’in Afrika’da yayılmasının karşısında Rusya’nın güçleri olarak Prigojin’in tasfiyesinde Çin’in direk rolü olduğunu daha evvel yazmıştım.
Günümüzde ise en ince, hassas nokta, bütünüyle Filistin’in yerle bir edilmesi noktasında, önce Gazze’nin kuzeyi yok edilirken, bu Çin Avrasyacıları “Amerika bitiyor”, “İsrail bitiyor”, “bütün gücünü kaybetti”, “tünellerden çıkan Avrasya güçleri İsrail’i, Amerika’yı yerle bir edecektir” söylemleriyle insanları hayali ümitlere sevk etmektedirler. Bu hayali ümitlerle çarpıtılan anlayış, Gazze’nin cehenneme dönmesine sebep olan bir politikayı görmemekten kaynaklanmaktadır. Yani İsrail’in çok zor durumda olduğu, Hamas’ın tünellerden çıkarak İsrail’i yerle bir edeceği ve bu anlamda Amerika ve İsrail’in Ortadoğu’da yenileceği, tezleri ileri sürülmektedir.
Oysa Basra Körfezi’ne giren Amerikan uçak gemisi, Amerika’dan görece uzaklaşmakta olan Arap rejimlerinin hepsini yeniden biat altına almış; diğer taraftan İran, Çin’in Akdeniz’e uzanan kolunun yolunu kesmiş ve Akdeniz’de de İsrail ile Kıbrıs üzerinden bir bağ kurarak, daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, Yahudi-Ortodoks ittifakını oluşturmuştur.
Rusya’da da Ukrayna savaşı ile Rusya’nın iki yılını alan, enerjisini tüketen ve Rusya’yı Ortadoğu’da belirleyici aktör olmaktan çıkaran politika, bugün Rusya ile işbirliği yapma noktasında yer almaktadır. Yani Rusya’daki Yahudilik, Ukrayna’daki Yahudilik, İsrail’deki Yahudilik ve Amerika’daki Yahudiliğin Ortodokslarla işbirliği yaparak bu bölgeye yeni bir ideolojik yönelim, Yahudi-Ortodoks ittifakı biçiminde ortaya çıkmıştır.
İlk günden beri yazdığım bu strateji, aynı Ukrayna savaşında olan strateji ile birebir uyum içerisinde işlemektedir. Bu anlamda Avrasyacılar Rusya’nın, Amerika’nın zayıf arka bahçesi olan Ukrayna’yı bir günde alacağını ileri sürerken, ben savaşın uzayarak yeni bir denge getireceğini yazmıştım.
Diğer taraftan ise Hamas’ın İsrail güçlerini yerle bir edeceğini ve İsrail güçlerinin binlerce kayıp vererek yenileceğini ileri sürdükleri zaman da, süper güç pozisyonunda askeri güç olarak ileri gücün, II. Dünya Savaşı gibi meskun mahal savaşına girip de sniperlarlar ev ev savaşmak yerine evleri yok edeceğini ileri sürdüm ve bugün ev kalmadı.
Aynı şekilde tünellerin de bir hikâye olduğunu, tüneller gerçek ise sığınak olarak neden kullanılmadığını vurgulamıştım. Büyük ihtimalle tüneller vardı, Hamas’ın Mısır’a geçmesi için kullanılıyordu. Rehinelerin Mısır’dan, güney kapısından İsrail’e girmesi göstermektedir ki, büyük olasılıkla Hamas ve rehineler Mısır’a geçmiş, orada yaşamaktadırlar. Gelen rehineler, bu denli büyük bir bombardıman altında yaşayan insanlara benzememektedir.
Buradaki komedi, tünellerden Mısır’a geçildiği bellidir. Aynı şekilde Mısır’dan resmi kapıdan girerek Refah kapısında rehineler Kızılhaç’a verilmektedir.
70’lerden beri emperyalizme karşı Amerikancı Maoculuk, günümüzde Sultangaliyevci bir mücadelenin önünü kesen Avrasyacılık, devrimci örgütlenmenin karşısında, devrimci örgütlenmeyi içinden likide eden, dağıtan ideoloji olarak karşımıza çıkmıştır.