Kemal Kılıçdaroğlu’nun Fox TV’de İlker Karagöz’e verdiği “6’lı masa uzlaşırsa ben hazırım” demeci sıcaklığını korurken Mustafa Balbay da hemen kısa bir sohbet ayarlayıp bugün özet olarak Cumhuriyet’teki köşesine taşımış.
Kılıçdaroğlu’nun gün geçtikçe artan adaylık ihtimalinin yanı sıra, bir haftadır tekrardan “geleneksel Abdullah Gül adaylık yoklaması” günleri geri gelmiş durumda. CHP Genel Başkanı, Balbay’a verdiği mülakatta bu konuda da konuşmuş. Aynen aktarıyorum:
“Biz altı lider yeni seçilecek cumhurbaşkanı ile birlikte yapılması gerekenleri konuşuyoruz. Temel konularda mutabıkız. Ancak henüz masada isimlendirme yapmadık. Herkes aday olma hakkına sahiptir. Elbet Sayın Gül de… İnsanlar aday olarak görmek istediği kişilerin adını telaffuz edebilir. Bizim 6’lı masada isim değerlendirmemiz yok.”
Buradan bakınca Kılıçdaroğlu’nun özgüveni yerinde görünüyor. CHP lideri olarak adının zikredilmesinin verdiği rahatlıkla iddiasını da ortaya koyuyor, Abdullah Gül gibi bir ismin telaffuz edilmesi karşısında onun da adaylık hakkı olduğunu kasılmadan teslim ediyor. Kılıçdaroğlu’na göre “Sayın Gül” de dâhil olmak üzere herkes aday olma hakkına sahip.
Fakat Kılıçdaroğlu’nun aynı özgüveni en aşağı bir yıldan beri Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş konusunda gösterememiş olduğunu iyi biliyoruz.
Açık konuşalım. Tüm kamuoyu yoklamalarında zirvede görünen bu iki büyükşehir belediye başkanının, bir tane kıtıpiyöz AKP hurdası kadar kıymeti yok mu Kemal Bey? CHP Genel Başkanı olarak, Exeter’li Çankaya Noteri’ne tanıdığınız hakkı ne İmamoğlu’na, ne Yavaş’a tanıyorsunuz. Üstelik ikisi de kendi partinizden.
CHP’de ilk defa –hem de bir değil, iki tane– kazanma şansı çok yüksek potansiyel Cumhurbaşkanı adayı öne çıkıyor. Hem de ne kazanmak! Oluşacak sinerjiyle AKP’yi sandıkta böcek gibi ezebilecek iki aday bunlar.
Oysa Gül’ün adına “en doğal hakkı” tanıyan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir yılı aşkın süredir İmamoğlu ve Yavaş’ı “belediyede çok iyiler” diye diye kibarca saf dışı bıraktığına gün gün şahit oluyoruz.
Kılıçdaroğlu, öldürücü buselerini Balbay aracılığıyla da yinelemiş:“İstanbul, Ankara, öteki belediye başkanlarımız gayet güzel çalışıyorlar. Görevlerinin gereğini yerine getiriyorlar.”
Sürecin başından beri, çok iyi niyetli bir ihtimal akılları kurcalıyor. Acaba Kılıçdaroğlu, Yavaş ve İmamoğlu isimlerini yıpranmasınlar, hedef olmasınlar diye mi geri planda bırakıyor? Onları korumaya mı çalışıyor?
Son aylarda İmamoğlu’na ve Yavaş’a yönelik bazı sabotajlar, fotoğraflar, Nuh nebiden kalma VHS’ler, plan bu idiyse bile zaten işe yaramadığını gösteriyor. (Kaftancıoğlu’nun tweet’leri dâhil, bu kampanya malzemelerinin kaynağını hep AKP Genel Merkezi’nde ararken fazla mı safız acaba?)
Yavaş ve İmamoğlu, en başından beri Saray’ın tehdit gündeminde. Biri hiç o topa girmemişken, diğeri ise yalnız bırakıldığı bir yıpratma kampanyasından sonra havlu atarken bile. Kılıçdaroğlu’nun görmemesi bu gerçeği değiştirmiyor.
Mustafa Balbay, Kılıçdaroğlu sohbetinden edindiği izlenimi şu cümleyle özetliyor:
“Kılıçdaroğlu’nun önceliği aday olmaktan çok, aday belirleme gücünü kıskançlıkla elinde tutmak!”
Anlaşılan Kılıçdaroğlu’nun kıskançlığı, aday belirleme konusunda hiç kulak vermediği halka ve tabana karşı.
Fakat aday belirleme gücü konusunda aynı şeyi söylemek kolay değil. Saray’ın, sandıkta Erdoğan’ın karşısında Kılıçdaroğlu’nu tercih ettiği gerçeği, bu tabloyu tamamlayan asıl çerçeve.