CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün gece Habertürk canlı yayınında Mehmet Akif Ersoy’un karşısındaydı. Sorulara doğru dürüst cevap vermeden sürekli top çevirdi. Üzerinde biriken haklı baskıya karşı inatla direndi.
Gazeteci Ersoy’un en kritik sorularını bile “Bilmiyorum”, “Bakmadık”, “Bakarız” “Önemli değil”, “Dünyanın sonu değil”, “Olabilir”, “Olmayabilir” gibi özünde cevap olmayan sözlerle geçiştirdi.
Programı uzun uzadıya tartışmayacağım. Fakat bu kararlı ketumluğun içinden Mehmet Akif Ersoy’un güçlükle çıkarabildiği bir şey var: Özdağ protokolü.
Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, yalnızca üç gün önce yine Habertürk ekranında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu için Kılıçdaroğlu ile yaptıkları protokolün genel hatlarını açıklamıştı.
İkinci tur için varılan anlaşmaya göre; Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı durumunda Özdağ İçişleri Bakanı olmak üzere, Zafer Partisi kadroları kabinede üç bakanlık ve ayrıca MİT Başkanlığı’nı elde edecekti.
Ertesi günü CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Özdağ’ı yalanladı.
Kılıçdaroğlu’nun protokolle ilgili konuşmayı reddetmesi üzerine, Öztrak’ın neden böyle bir açıklama yaptığı sorusu üzerine gecenin kan donduran cevabı ağızdan dökülüverdi:
“- Öztrak, protokolü bilmiyor ki…”
“- Sizin dışınızda bir danışmanınız… Hiç kimse bilmiyor mu?”
“- Hayır. Danışman dâhil kimse bilmiyor.”
Meğer biz bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun ilkesizliğini çok dar bir çerçeveden görmüşüz.
Ne diyorduk? Dört partiyi, meclis sandalyesi rüşvetiyle masaya dâhil etti, karşılığında kendi adaylığını dayattı. Kime karşı? Hem kendi partisine hem de İyi Parti’ye. Yani aslında tüm Türkiye’ye!
Oysa Kılıçdaroğlu’nun siyasi ahlaksızlığı, sanılandan çok daha büyük ve katmanlıymış.
Düşünün. Genel Başkansınız ve bir başka partinin lideriyle yaptığınız protokolü parti sözcünüz bile bilmiyor, sizin yüzünüzden ofsayta düşüyor.
Kılıçdaroğlu, Öztrak’ı“Bu konuda ne teyit ne tekzip, hiç bir şekilde konuşmuyoruz” diye uyarabilirdi. Ona da tenezzül etmemiş.
Başka konularda “Bizim parti kurullarımız var, onlarla konuşmadan bir karar alamayız. Biz başka partiler gibi değiliz” diye havasını atan Demokrat Dede’nin, protokolü kendi başına yapması tipik bir Tayyip Erdoğan özelliği değil mi?
Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan’da Karamanlis ile ilk buluşmasında ne konuştuğu bilinmez mesela. Devletin kendisi bilmez yani. Erdoğan, Hariciye kâtiplerini devre dışı bırakmıştı. Moskova’da Putin’le, Washington’da Trump’la, Biden’la ne alıp verdiği de sırdır. Ama orada bile en yakınında olanlar, hiç değilse çevirmenleri şahittir.
Kılıçdaroğlu ise imzaladığı gizli protokolü “Birbirimizin namusuna emanet ettik” cümlesiyle savunuyor. Bayrağa, silaha, musafa da el basıp yemin etmişler mi acaba?
İttihatçı dikta geleneğini doğrudan sahiplenen Özdağ bile bu kadar ketum davranmadı. Çıktı açıkladı işte! Kılıçdaroğlu’ndaki bu hâfiliğin kökeni ne? Ezoterik örgüt müsün mübarek?
Ve bu durumda başka sorular gündeme gelmez mi? Kılıçdaroğlu’nun kimsenin bilmediği başka hangi protokolleri var acaba?
Akla ilk HDP gelir. HDP’lilerin –veya YSP’lilerin– namusuna da bir protokol emanet ettin mi Kemal Bey? AKP medyasının “7’li masa” ithamları somut gerçeklere mi dayanıyor?
Hem madem partin adına partinden habersiz gizli kapaklı iş çeviriyorsun o zaman bandı geriye de sarmak gerekiyor.
Sakın Saray’a giden o meşhur CHP’li sen olmayasın Kemal Bey? Kimse öyle “Yok artık abarttın” falan demesin. Bu bahsi açtıran, Kılıçdaroğlu’nun ta kendisidir.
Kılıçdaroğlu bu vakitten sonra MİT’le protokol imzalamış deseler inanırım. CIA deseler inanırım. Papua-Yeni Gine askerî istihbaratıyla anlaştığı bile öne sürülebilir. “Hadi canım” demem.
“Derler” fıkrasına döner iş. Derler çünkü.
Bu vakitten sonra, seçimlerde AKP’ye çalışan kırsal bölgedeki CHP’li sandık kurul üyeleri bile Kılıçdaroğlu’ndan muteberdir. Onların da kendince AKP’nin namusuna emanet ettiği bir protokol vardır. Üstelik o protokol daha iyi korunmaktadır.
Son olarak… Program öncesi Kılıçdaroğlu, özel bir meditasyon tekniği uygulamadıysa veya birileri tarafından saatlerce telkine tutulmadıysa söylenecek tek şey, onun da kendince bir plana sadık kaldığıdır. Bunca rezaletin üstüne bu rahatlığı, ruhsuzluğu ve yılan gibi soğukkanlılığı başka nasıl açıklayabiliriz?