İsveç’te aşırı sağcı Rasmus Paludan’ın Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakarak gerçekleştirdiği provokasyon, sonuçlarına bakıldığında amacına ulaşmış görünüyor.
Provokasyon öncesinde Türkiye; Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı ılımlı bir tavrın içine girmiş, İsveç’le ihtilaflar sürse de üyeliğe kapıyı kapatmamıştı.
Tayyip Erdoğan’ın Kuran’ın yakılmasını işaret ederek İsveç’i suçlaması ve İsveç’in NATO üyeliğine destek olunmayacağını açıklaması, anlaşmayla sonuçlanma ihtimali yüksek olan bir sürecin bitmesi anlamına geliyor.
ABD’nin de İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda ısrarcı olduğunu açıklaması, meseleyi daha da karmaşık bir hale getirecek. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günlerde ABD’nin bu konudaki baskısı artacak ve Türkiye bir tercih yapmak zorunda bırakılacak.
Meselenin iç siyasete olan yansıması ise her seçim öncesinde yapılan bu tarz provokatif eylemlerin iktidarın işine fazlaca yaraması ve AKP’nin İslamcı çizgisini daha açık ifade etmesi olacak. Avrupa’daki İslamofobi’nin yaygınlaşması, Türkiye’de İslamcılık açısından “Allah’ın bir lütfu”.
İktidar da kendisini “İslamın sancaktarı” olarak gösterecek böyle bir fırsatı elbette kaçıracak değil. Diğer taraftan ABD’nin de bu gerilime müdahil olup Türkiye’ye üyelik konusunda baskı yapması, AKP’nin geleneksel batı düşmanı politikasına dönmesine sebep olabilir. Seçimler öncesinde “batı düşmanlığına” oynamak ve muhalefeti de “Amerikancılığa” doğru iteklemek siyasi bir seçeneğe dönüşebilir.
Sürece bir de Avrupa’dan bakmak gerek. Büyük tartışmaların ardından Almanya Leopar tanklarını Ukrayna’ya gönderme kararını almış durumda. Uzmanlara göre bu yardım, Ukrayna-Rusya savaşındaki dengeyi ciddi biçimde etkileyebilir ve Rusya’yı daha zor bir konuma sokabilir.
Avrupa’nın savaşı kısaltmaya yönelik bu hamlesini, İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO üyeliğiyle desteklemesi artık bir zorunluluk.
Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliği üzerinden yaptığı itirazlar böylesine büyük bir askeri yatırımı anlamsızlaştırabilir.
Bu yüzden de önümüzdeki günler suni ve dönemsel gerginliklerin ötesine geçmeye gebe. Türkiye, batı bloğuyla ilişkileri açısından bir karar vermek zorunda bırakılabilir.
İsveç’in “demokrasi” adına böylesi bir provokasyona izin vermesi kendileri açısından çok sıkıntılı bir durum yaratmasa da tüm dünyanın başına musallat olacak kötü bir süreç başlattı.
Tabii ki bundan en çok karlı çıkacak olan taraf da Rusya olacak.
Rusya gibi bir ülkenin Avrupa’daki aşırı sağ hareketlere verdiği maddi destek düşünüldüğünde, Kuran yakma eyleminin arkasında Rusya’nın olduğunu düşünmek komploculuk olmaz.
Rusya, Avrupa’da neredeyse tüm İslam düşmanlarını fonluyor. Yoğun göç ve terör olayları da Avrupa aşırı sağcılığının artmasına sebep oluyor.
Fransa’da Le Pen’in, Rusya’dan partisi için kredi aldığı geçtiğimiz aylarda ortaya çıkmıştı. İspanya’da aşırı sağcı Vox Partisi’nin Rusya’dan destek aldığı da biliniyor.
Ukrayna’ya saldırı gerekçesi olarak “Ukrayna’da Neo Nazilerin varlığını” öne süren faşist Putin’in, Avrupa’daki faşistlerle kurduğu ortaklık elbette bir tesadüf değil.
Rusya şu andaki haliyle bile “yenik” olduğu savaşın kendi lehine gelişmesini, Avrupa’daki savaş yorgunluğuna bağlamış durumda. Bu yüzden de Avrupa siyasetini bölecek her türlü fırsatı kullanmaya çalışıyor.
Bununla birlikte Rusya’nın provokasyonu sert bir dille eleştirmesi katilin olay yerine dönmesine benziyor.
Putin’in ülkesi yeryüzünde Müslümanlara en çok eziyet edilmiş ülkelerin başında geliyor. Sürgün ve soykırımla topraklarındaki Müslüman halkları neredeyse yok eden Rus İmparatorluğu’nun ve yeni Çar Putin’in “İslam dostluğu” büyük bir yalandan başka bir şey değil.