Boris Johnson’un görevden ayrılmasıyla birlikte Muhafazakar Parti’den Liz Truss yeni başbakan olarak seçildi. Yeni kabinede “farklı kökenlerden ve farklı renklerden” isimlerin görev alması Türkiye’deki liberaller arasında büyük bir coşkuyla karşılandı. Liberallerimiz yeni kabineyi neredeyse İngilizlerden daha çok benimsemiş durumdalar.
Elbette bu sevincin kaynağı İngiltere’yle ilgili değil. İngiltere’de hiç kimsenin “Bir Kürt bakana hazır mıyız?”, “Bir Hint kadın İçişler Bakanı olabilir mi?” sorusunu sormadığını söyleyenler aslında Türkiye’nin önüne modası geçmiş bir imparatorluk modelini koyuyorlar.
Tartışma sadece bir siyasi sistem tartışması da değil. Liberallerin İngiliz kabinesini örnek göstermelerinin sebebi Türkiye’deki mültecilerin de topluma entegre edilmesini sağlamak. Birbirinden apayrı iki durumu örnek gösterip, “akademik” sosla topluma yedirmek tanıdık bir liberal yalan.
Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Türkiye, İngiltere’yle kıyaslanamayacak kadar çok mülteci barındıran bir ülke konumunda. Arada ekonomik bir uçurum varken, Türkiye’nin bu kadar çok mülteciyi barındırabileceğini söylemek elbette sadece ahmaklıkla açıklanamaz; Avrupa fonlarıyla beslenen liberaller batıya yönelik olası bir göçü engellemek için bu fikirleri savunmak zorundalar.
Sadece 135 bin mülteci barındıran Birleşik Krallığı’nı, 8 milyon mülteci barındıran Türkiye’nin önüne model olarak koymak tabii ki saflıktan değil. Kaldı ki liberallerin büyük bir hayranlıkla izlediği yeni kabine üyelerinin tamamı Muhafazakar Parti’nin “göçmen karşıtı” politikalarını destekliyor ve ülkedeki “fazla göçmeni” gemilere bindirip zorla Afrika’ya göndermeye çalışıyor. Bu köleci uygulamanın hayata geçirmeye çalışan kabinenin “renkli üyelerini” alkışlamak ise liberallerimize düşüyor.
Diğer taraftan “Kürt ya da Hint” bir İngiliz vatandaşının bakan olmasını Türkiye’nin önüne bir model olarak koymak başka bir sahtekarlık. Söz konusu kabinede yer alan siyasetçilerin Vikipedi’de nasıl tanımlandığına bakalım.
Nadhım Zahawi: Liberallerimiz kendisine “Kürt” dese de, Avrupa’nın Vikipedi yazarları kendisini “British (İngiliz)” olarak tanımlamış.
İçişleri Bakanı Suella Braverman: Liberallere göre “Hint”, Vikipedi’ye göre “İngiliz”.
Dışişleri Bakanı James Cleverly: Liberaller “Sierra Leoneli” demek tuhaf kaçacağı için “Sierra Leone göçmeni” demişler. Vikipedi’ye göre “İngiliz”.
Hazine Şansölyesi Kwasi Kwarteng: Liberallere göre “Ganalı”, Vikipedi’ye göre “İngiliz”.
Ticaret Bakanı Kemi Badenoch: Liberallere göre “Nijerya kökenli”, Vikipedi’ye göre “İngiliz”.
Çevre Bakanı Ranil Jayawardena: Liberallere göre “Hint”, Vikipedi’ye göre “İngiliz”.
Bizim liberallerin etnik kökenlerine vurgu yaptığı tüm siyasetçiler kendilerini istisnasız “İngiliz” olarak tanımlayan ve imparatorluk siyasetini içselleştirmiş kişiler. Göçmen kökenli olmalarına rağmen göçmen düşmanlığı yapan bir siyasi partinin içinde yer almalarının sebebi de zaten bu “mankurtlaşmayı” benimsemiş olmaları. Kökenleriyle hiçbir bağları kalmamış, “biat etmiş” insanları Türkiye’nin önüne model olarak koymak son derece anlamsız. Boris Johnson ne kadar “Türk”se, bunlar da o kadar Kürt ya da Hint.
Liberallerin savunduğu “Osmanlıcılık” siyaseti geçmişte denendi ve Osmanlı çöktü. Liberallerin savunduğu şey tarihsel bir nostalji ama bunun sonunda yıkımın olduğunu bilmemeleri imkansız.
Kaldı ki liberallerin çok uzun bir süre savunduğu AKP zaten kozmopolitizmi savunan bir siyasi hareket. 20 senelik AKP iktidarında Kürt olmasıyla övünen, Arap olmaktan mutlu olduğunu söyleyen, Türklüğü aşağılayan bir sürü isim geldi geçti ancak “Türklüğünü” ön plana çıkartan bir tek isim bile olmadı.
Türkiye’de “bir Kürt bakana hazır mıyız?” sorusu zaten çok saçma olurdu çünkü AKP’nin Türkiye’yi yöneten isimlerinin çok önemli kısmı Kürt ya da Arap kökenli oldu. Üstelik bunlar İngiliz muadilleri gibi kökenlerini unutmuş isimler de değildi, Atatürk’ün “ulus siyasetine” düşman olan kişilerdi.
İngiltere’de entegrasyoncu olan liberallerin burada da Atatürk’ü “ulus” yarattığı için asimilasyoncu ilan etmesi ve bunun üzerinden bir düşmanlık yapması tesadüf değil. Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i kabul edememenin yarattığı hastalıklı fikirler bunlar.