Macaristan’da dün tarihi olarak nitelendirilen seçimler yapıldı. Henüz resmi olmayan sonuçlara göre hâlihazırda iktidar olan Orban liderliğindeki Fidesz-KDNP koalisyonu, %68 katılımın gerçekleştirdiği seçimlerde oyların %53’ünü aldı.
Orban’ın karşısındaki altı muhalefet partisinin birleşmesinden oluşan ittifak ise oyların %34’ünü aldı.
Macaristan seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasından sonra özellikle bizdeki Avrasyacıları ve AKP’lileri bir sevinçtir aldı.
Hadi AKP’lileri anladık; Orban, yönetim tarzı olarak Erdoğan’a çok benziyor. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, ihaleleri “Macar sermayesi büyüsün” diye kendi yandaşlarına veren, Erdoğan’la da iyi anlaşan Orban’ın kazanması AKP’lileri sevindirir.
Peki, Avrasyacılara ne oluyor? Ukrayna işgaline kadar Putin ile iyi geçinen Orban, işgalle birlikte Putin’i satarak Batı ile birlikte hareket etmişti. BM’nin Rus işgalini kınayan kararına “evet” oyu veren 141 ülkeden biri de Macaristan’dı.
Bizim Ruslardan Rusçu, Putin’den Putinci Avrasyacılarımız Batı’nın gemisine binen Orban’ın kazanmasına neden bu kadar sevindiler? Belki de sadece bir diktatör kazandığı için sevinmişlerdir.
Dün yapılan seçimlerden sonra Türkiye için özellikle Millet İttifakı’nın önemli dersler çıkarması lazım. Çünkü Macaristan ve Türkiye’nin benzerliği sadece otoriter yönetime karşı 6 parti ittifakından ibaret değil.
Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte Orban, Putin’i satarak Batıyla birlikte hareket etti. Bu bir anlamda Orban’ın “beni deliğe süpürmeyin” çağrısıydı.
Aynı şekilde Erdoğan da işgal öncesinden başlayarak Batı ile ilişkileri düzeltmeye ve “değerli yalnızlığından” kurtulmaya çalışıyordu. Rusya karşıtı tavır almadan Ukrayna işgalini de fırsata çevirdi.
Macaristan’daki muhalefet açısından, Demokratik Koalisyon, Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi, Macaristan Yeşiller Partisi ve Macaristan için Diyalog Partisi bir araya gelerek bir ittifak oluşturdu.
Partilerin adlarından da anlaşılacağı üzere pek çok kesimi temsil eden bir ittifak kurulmuştu. Seçimlerin hemen öncesinde yapılan anketlere göre de Orban ile başabaş gidiyorlardı. Ancak Orban 19 puan fark attı.
Bunun en önemli sebeplerinden biri olarak 6’lı ittifakın adayı gösterilebilir. Muhalefet ittifakının ortak başbakan adayı olan Peter Marki-Zay de Orban gibi muhafazakar bir siyasetçi. Belki birazcık liberal ve laik demek mümkün.
Biz de de zaman zaman Millet İttifakı’nın adayı üzerine spekülasyonlar yapılıyor. Bu spekülasyonlara en çok dillendirilen isimlerden biri de Abdullah Gül. Bu tip bir aday tercihinin Millet İttifakı için ve Türkiye için her şeyin bitmesi demek olduğu görülmeli.
Hem Macaristan seçimlerinden için hem de Türkiye’de yapılacak seçimler için çıkarılacak en önemli ders, muhalefetin iktidara alternatif olması gerektiğidir.
Millet İttifakı AKP ve Erdoğan’a alternatif olabilirse seçimlerde galip gelebilir. Alternatif olabilirse AKP tabanından bile oy alabilir.
Alternatif olamazsa, kimse Erdoğan kötü, yönetemiyor, ülkeyi batırıyor diye gidip Millet İttifakı’na oy vermez, yine gider “Erdoğan’dan başka oy verecek kimse yok” diye Erdoğan’a oy verir.
“Geliyor gelmekte olan” güzel bir slogan ama insanlara şu durumda bir şey ifade ediyor mu çok emin değilim. Yoksulluk üzerinden ekonomik muhalefet, Millet İttifakı’nın neredeyse yaptığı tek şey. Ama Türk milleti zaten bu yoksulluğu iliklerine karar yaşıyor.
Millete gidip yoksulluk şöyle, enflasyon böyle demenin bir anlamı yok. Millet İttifakı seçilirse ekonomi nasıl düzelecek, bunun anlatılması lazım.
Sözün özü, AKP’ye ve Erdoğan’a alternatif olamazsa, doğru adayı bulamazsa Millet İttifakı başarılı olamaz. Tıpkı Macaristan’daki 6’lı ittifakın başarılı olamaması gibi.