Çekoslovakya’da 1967 yılında Komünist Partisi liderliğine getirilen Aleksander Dubcek, bir sene sonra “Hareket Programı” adı verilen bir bildiri yayımlayarak “insancıl komünizm hareketi”ni başlattı. Daha sonralar “Prag Baharı” adı verilen bu yeni yönelimin temel amacı, Sovyetler Birliği’nin ülkedeki nüfuzunu kırmak ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin rejim üzerindeki etkisinden kurtulup, Batı blokuna yaklaşabilmekti.
Bu “özgürleşme” hareketi, SSCB’nin sert tepkisiyle karşılaştı. Sovyet Rusya doktrinine göre sosyalist ülkeler arasında müdahaleler normaldi, bir sosyalist ülkenin iç gelişmeleri bütün sosyalist ülkeleri ilgilendiriyordu. Sosyalist bir ülkenin egemenliği, dünya sosyalizminin çıkarlarına aykırı olamazdı.
Elbette dünya sosyalizmi denilerek kastedilen aslında Sovyetler Birliği’nin dünya üzerindeki gücünü koruyabilmesi, Batı bloku karşısında etki alanlarını arttırabilmesiydi.
Sovyetler’e göre, Çekoslovakya “dışarıdan yönlendiriliyordu” ve buna engel olunmalıydı. Ancak Dubçek ikna olmadı. Sonuç alamayan Sovyetler Birliği; Polonya, Doğu Almanya ve Macaristan’dan oluşan “Varşova Paktı Ordusu” ile 21 Ağustos 1968’de Çekoslovakya’yı işgal etti.
Moskova’ya bağımlı Sol grupların işgal olarak görmediği, “müdahale” diyerek meşrulaştırdığı Rus işgali, tüm dünyada Sol içinde bir bölünme yaratmıştı.
Türkiye’de sosyalizmi Meclis’e taşımış, Solu kitleselleştirmiş ve bu anlamda Solun en güçlü ayağı olan Türkiye İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar “Sovyet müdahalesinin Amerikan emperyalizminin yararlanacağı olumsuz gelişmelere yol açmasından endişe ettiğini; sosyalist devletler arasında müdahaleye yer olmadığını” söyleyerek işgale açık biçimde karşı çıktı.
Dönemin en örgütlü devrimci gençlik hareketi Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) ise paralel bir tavır benimseyerek “Sovyetler Birliği’nin Varşova Paktı müttefiklerinden bir kısmıyla birlikte pakt üyesi Çekoslovakya’yı işgal etmeleri, dünya barışına ve özgürlüğüne indirilen bir darbedir. Bu nedenle Türkiye üniversite gençliği adına kınarız.” açıklamasını yaptı.
Deniz Gezmiş’in de üyesi bulunduğu Devrimci Öğrenci Birliği’ne dahil bir grup öğrenci Sovyetler Birliği’nin İstanbul Başkonsolosluğu’na siyah çelenk koyarak işgali protesto etti.
Sonraları “Ne ABD, ne Rusya, tam bağımsız Türkiye!” olarak sloganlaşan bu politik tavır, Moskova güdümlü bir sosyalizm hareketinin oluşmasının önünde uzun bir süre engel olabildi.
Rusya’nın Doğu Ukrayna’yı işgaline “işgal” diyemeyen, “Putin’in hamlesi” diyerek olayı siyasi zemine çekmeye çalışan, NATO’nun yayılması üzerinden propaganda yaparken Rus yayılmacılığını görmezden gelen “Sol” anlayışın geçmişi hatırlamaya fazlasıyla ihtiyacı var.