TV100 kanalında Erdoğan Aktaş’ın sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye rejiminin Suriye’nin kuzeyinde terör örgütlerine yapacağı olası bir müdahaleye siyasi destek vereceklerini söyleyerek, “Rejimin kendi topraklarında bir terör örgütünü temizlemesi en doğal hakkıdır.” dedi.
Çavuşoğlu’nun açıklamasını geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın “Bölgedeki anlaşmazlıkları gözden geçiriyoruz.” açıklamasıyla beraber düşündüğümüzde Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı dolaylı bir çağrı olarak düşünülebilir.
Birleşik Arap Emirlikleri’yle yapılan görüşmeler, Mısır’la yeniden temasların başlaması ve en son Suudi prens Selman’ın Türkiye ziyaretine bakıldığında “AKP Suriye politikasını da değiştir mi?” sorusu akla gelebilir.
Çavuşoğlu’nun Suriye hükümetinden “rejim” olarak bahsettiği, Esad’ın adını anmadığını düşünürsek açıklamaları bir “zeytin dalı” olarak yorumlamak zorlama olur. Uluslararası ilişkilerde “rejim” kelimesi açıkça dile getirilmeyen daha ağır ifadeler yerine kullanılıyor. Bu anlamda AKP’nin Suriye politikasında bir değişim yok.
Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerini kıyaslamak doğru olmaz. Örneğin “15 Temmuz’un finansörü” olmakla suçlanan BAE ile yeniden yapılandırılan ilişkilerin “duygusal” sebepleri vardı ancak Suriye’nin Türkiye’ye bu anlamda yapabileceği maddi bir yatırım zaten yok.
Finansman anlamında geliştirilebilecek bir ilişki olmadığı için, Suriye AKP açısından sadece iç siyasette kullanılabilecek bir malzeme olarak görülüyor. Tutarlı hiçbir dış politika ilişkisi geliştirilmemesine rağmen, sadece Suriye üzerinden AKP’nin doğrularından vazgeçmeyeceği mesajı da kendi seçmeninin gururunu okşayacak şekilde veriliyor.
Erdoğan açısından “zalim Esed” diyerek parmak sallayabileceği bir figürün bulunması AKP tabanının ideolojik tatminin sağlanması açısından bulunmaz bir nimet.
Çavuşoğlu röportajında teröre karşı işbirliği konusunda İran’la geliştirilen ilişkileri örnek olarak gösteriyor. Tahran’da yapılan son Astana görüşmelerinde İran’ın Suriye’deki Türkiye’yi kastederek işgalci güçlerden bahsetmesi ve hemen ertesi gün Irak’ta Zaho provokasyonu düşünüldüğünde Çavuşoğlu’nun hayalindeki gibi bir işbirliğinin olmadığı da ortada.
Gerek Suriye hükümeti gerekse İran, Suriye topraklarında “davet üzerine bulunmayan” iki güç olarak Türkiye ve ABD’yi işgalci olarak niteliyor. Bu durumda Çavuşoğlu’nun “Rejimin de kendi topraklarında bir terör örgütünü temizlemesi en doğal hakkıdır.” diyerek kastettiği güç Suriye cephesinden bakıldığında PKK ve PYD değil, Türkiye’nin kendisi oluyor.
Esad’ın siyasi bekası açısından Türkiye’yle düzeltilecek ilişkilerin artık çok da anlamlı olmadığı, Avrupa ile büyükelçiliklerin yeniden açılmasıyla başlayan sürecin daha fazla önemsendiği, Kuzey Suriye’deki otorite sorununun ötelenebileceği bir dönem var Suriye’nin önünde.
Nasıl ki Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Erdoğan açısından bir “fırsat” yarattıysa benzer bir durum Esad için de söz konusu. Bu dengeyi yok sayan ve görmezden bütün adımlar süreci daha sancılı hale getirecek.