TSK’nın geçtiğimiz haftalarda Irak’ın kuzeyine yaptığı sınır ötesi harekattan sonra PKK medyasında 40 yıllık bayatlamış kimyasal silah iddiaları tekrar edilmişti. HDP’lilerle birlikte bu iddiaları gündeme getirenlerden biri ise, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı oldu. Ertesinde Fincancı, hakkında açılan soruşturma sonucu önce gözaltına alınmış, ardından tutuklanmıştı.
Ergenekon Davası’ndaki müdahillik talebi kabul görmüş birini “Ergenekon’un Savcısı” olan iktidarın şimdi içeri atması, ister istemez konuya “aile içi mesele” olarak bakmamıza sebep oluyor. Nitekim en son gelişmeyle birlikte, iktidarın yeni dönemle ilgili planları hakkında bir ipucu daha ortaya çıkmış gibi.
Geçen hafta MHP Gaziantep Milletvekili Muhittin Taşdoğan, meclise bir kanun teklifi verdi. TTB’ye üye olma zorunluluğunu kaldırmak gibi tehlikeli sayılabilecek bir önerinin yanı sıra tam da buna tezat gibi görünen, KHK’lı doktorların TTB üyeliğinin sonlandırılması gibi tuhaf bir öneri de getiriyor.
Fakat bunlar, Taşdoğan’ın öncelikli teklifleri değil. MHP’li Muhittin Taşdoğan’ın kanun teklifindeki ilk madde, Türk Tabipleri Birliği’nin adındaki “Türk” ibaresini kaldırmak.
MHP’li Taşdoğan’ın, Türk adını kaldırma teklifi için önerdiği bahaneyi aynen aktaralım:
“Milli birliğimizin ruhunu zedeleyen açıklamalar yapan ve kamuoyu vicdanını rahatsız eden beyanlar veren Tabipler Birliği’nin, ülkemizin milli güvenlik meselelerinde bile terör örgütlerinin söylemleri ile aynı görüşü savunması, vatan savunması yapan kolluk güçlerimizin ve şanlı ordumuzun moral ve motivasyonuna zarar vermektedir.”
Resmi internet sitesinde görev ve sorumluluklarını beyan ederken bile “Türkiye halkının sağlığı” gibi PKK ağzından çıkma ifadelerden kaçınmayan TTB yönetimi, bu kadarını hayal bile edememiştir. Herhalde Şebnem Korur Fincancı, bu satırları okuduğunda “Ben içerideyim ama fikirlerim iktidarda” diye gülümsüyordur. (Bugünlerde içerideki HDP’lileri aldı böyle bir gülümseme…)
MHP’nin AKP ile olan simbiyotik bağında temel motivasyonun kadrolaşma ve ihale dağıtımı olduğu herkesin malumu. Soran olursa “milliyetçi kadrolarla dolduruyoruz, fena mı” diyorlar.
Aslında MHP’nin isteği ile TTB’ye MHP’nin onaylayacağı bir kayyum atanabilirdi. (Bu seçenek kanuni dayanaktan yoksun görünse de kararnameler rejiminde her şey mümkün.) Cebir ve hile ile MHP’ye yakın isimler bir çok kurumda yapıldığı gibi yönetime getirilebilirdi veya gerekirse yıllara yayılan bir kadrolaşma hareketiyle hekim odalarından başlanarak TTB adım adım milliyetçi bir çizgiye de çekilebilirdi. Yani Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılanların bir benzeri TTB’ye pekala uygulanabilirdi. Adına da “yerli ve millileştirme” derlerdi.
Fakat kendisi de bir hekim olan Taşdoğan’ın MHP adına verdiği teklif, MHP’nin TTB’de kadrolaşma, yayılma, yönetimi milliyetçileştirme gibi bir derdinin hiç olmadığını gösteriyor. Tam aksine MHP, 1953’te kanunla kurulmuş önemli bir meslek odasını, adıyla Atatürk’ün idealini anımsatan doktor meslek örgütünü Türksüzleştirmek için çaba sarf ediyor.
MHP’den böyle Türk karşıtı bir hamleyi –hem de çok Türkçüymüş gibi ambalaja sararak– beklemeyenler olabilir. Ama gerek Andımız üzerinden didişiyor göründüğü Bekir Bozdağ’ın tekrar Adalet Bakanı olmasına Bahçeli’nin hiç gıkının çıkmaması, gerek AKP-HDP görüşmesini doğru ve doğal ilan etmesi, MHP’nin açılımcılık potansiyeli konusunda bizlere fikir vermeli. Sonuçta MHP hep Kürt-İslamcıydı.