Seçimlere Yeşil Sol Parti ismiyle katılan HDP’nin listeleri açıklandı. Partinin “sol” ismini kullanması kadar tepki çeken diğer bir unsur Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibi eski kulağı kesiklerin aday olarak gösterilmesi oldu. Böylelikle Yeşil “Sol” Parti ne kadar sol olduğunu bir kez daha gösterdi.
Genellikle Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın AKP yandaşı geçmişleri hatırlatıldı. Kimileri ise “yetmez ama evet” defterlerini açtı yeniden.
Aslında bu tür eleştiriler Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’a siyasi bir kimlik yakıştırmaktır ve hatta iltifat gibi kaçmaktadır. Oysa bu iki ismi tıpkı Sırrı Süreyya Önder gibi siyasi kimlikleri değil, mesleki kimlikleri ile ele almak gerekir: MİT Kuryeliği!
Basın ve medya sektöründe kokuşmuşluğun bir diğer adıdır MİT’çilik ve Emniyetçilik. Ahmet Şık gibi polis muh(a)biri isimler siyasete de bu kokuyu başarıyla (!) taşıdı. O da yine ne hikmetse HDP’den meclise girmiş, bir şekilde yeni bir marka ile yoluna devam etmişti. Kendini ultra-solcu olarak yutturmaya çalışıyor şu sıralar.
Sırrı Süreyya ve Selahattin Demirtaş ise MİT kuryeliğini “barış elçiliği” adı altında meşrulaştıran, çirkin siyaset dünyasını daha da çirkinleştiren iki isimdi.
Sırrı Süreyya, Birinci AKP-PKK ortaklığı yıllarında, MİT-Kandil-İmralı hatlarında uğursuz ve saygıdeğmez kuryelik mesleğini icra etmişti. Kendisini kullanan iki şef de gerçekten pek saygı duymuyormuş ki; PKK ve MİT İmralı görüşme tutanaklarını sızdırırdı. Kendisinin “babamsın” diye yaltaklandığı teröristbaşı Apo’nun “ekonomik sıkıntıların var biliyorum, onları çözeriz” şeklinde verdiği aşağılayıcı ifadeleri ise özellikle sansürlemediler.
Sırrı, mahkemelerde sürekli “bizi Hakan Fidan’a sorun”, “bizi Dolmabahçe’dekilere sorun” göndermeli kepaze savunmalar verdi. Nitekim teşkilat kendisini harcamadı. Çabuk tahliye oldu.
HDP, Sırrı’yı İstanbul 1. Bölge 1. sıradan aday göstereceğini açıklamıştı. Aaa, demek kuryelik pozisyonu yine açılmış!
Sonra da diğer “bomba” haber sızdı. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar da hevesli olmuş, HDP de uygun görmüş. Bu iki isim de HDP vekili olacakmış! Bomba transfer!
Hem de ne bomba! “Bu seçim HDP listeleri yine iyi MİT yaptı” dedirten cinsten.
Sırrı yetmemiş ki; bu MİT kuryeliği ve provokatörlüğü mesleğinin 50 yıllık duayenleri de devreye sokulmuş.
Duayenler ki ne duayenler… İkisi de hocaları Doğu’nun yanında yetişmiş, Cengiz, Doğu’dan bile önce Bekaa’ya gitmiş. Hasan da aynı rotayı takip etmiş. Bir üst aşamaya sıçramış, kuryelik işini ve geleneğini Kandillere taşımış. Yana çekil Sırrı, mekânın sahipleri geldi!
Sırrı ve Cengiz’i bir yana bırakıyoruz. Kısa bir Hasan Cemal biyografisi ve analizine odaklanacağız.
Hasan Cemal, bizzat Doğu Perinçek tarafından yetiştirilmiş ve Doğan Avcıoğlu’nun yanına sızdırılmıştır. Devrimci çevrelerde son derece etkili olan Yön ve Devrim Dergilerine karşı Amerikancı sızma, her zamanki gibi Maocu maskelemeyle gerçekleşmişti.
12 Mart Darbesini tezgâhlayan Amerikancı cunta, Devrimci Gençlik kuşağını ve bu kuşağın teorik olarak en büyük esin kaynağı olan Doğan Avcıoğlu’nu tasfiye etmeye kararlıydı. Kemalist-Sosyalist birlik ve birikim yok edilmeliydi, yoksa Türkiye yeniden Tam Bağımsız olabilirdi.
Mahir, Deniz ve arkadaşları fiziksel olarak yok edildiler. Doğan Avcıoğlu’nun yarattığı teorik karargâh ise Truva atı gibi elemanlarla önce felç edildi sonra da yok edildi.
Hasan Cemal, Perinçek’in o zamanki örgütü PDA saflarında yetiştirilmişti. Bu rastlantı değildir. Perinçek-Cemal-Öcalan isimleri hep aynı Amerikancı karargâhın içinden çıktı. Teröristbaşı Öcalan’ın kaydedilmiş ilk siyasi eylemi de PDA çatısı altındadır. 12 Mart’ın en karanlık günlerinde, binlerce devrimci işkenceden geçirilirken, Öcalan, Perinçek’in çıkardığı Şafak gazetesini satarken gözaltına (!) alınır ancak anında salıverilir! Bu gerçekleri Uğur Mumcu yazdı ve sonra başına neler geldi biliyoruz.
Hasan Cemal “Vekilliğe aday oldum gazeteciliği bırakıyorum” diye açıklama yapmış! Hayır, Hasan sen hiçbir zaman gazeteci olmadın, bu yüzden gazeteciliği de bırakamazsın. Sen bir tip “gazeteci”ler sınıfına aitsin doğru, ama o bilinen tipten. Ona da eleman deniyor.
Hasan Cemal, karanlık bir isimdir! Görevi 12 Mart’ta bitmez. Bundan sonraki misyonu Cumhuriyet gazetesine sızmaktı. 12 Eylül’ün Amerikancı-faşist-neoliberal ortamında bile, Cumhuriyet gazetesi gericiliğe teslim olmamıştı. Hem demokrasi mücadelesi veriyor hem de Atatürkçü-laik çizgisinden ödün vermiyordu. Özellikle Uğur Mumcu tek başına tüm sisteme meydan okuyordu. PKK terörünün, dinci terörün, uyuşturucu mafyasının tüm mali, istihbarati, siyasi kaynaklarını tek tek ifşa ediyordu.
Utanmadan Doğan Avcıoğlu gibi bir devrimciyi darbecilikle suçlayan Hasan Cemal, 12 Mart’taki amirlerinin yüklediği Truva Atı misyonu ile yine harekete geçecekti. Bu sefer 12 Eylül Darbesi için sahadaydı. Artık solcu maskesini çıkarıp liboş maskesi takmıştı. Zaten eski Maocular da ultra liberal ve Amerikancı olmuştu.
Hasan Cemal, bir gecede darbe ile Cumhuriyet yönetimini ele geçirdi. Gazetedeki bütün Atatürkçü, devrimci, sosyalist isimleri kovdu. Bir gün içinde Atatürkçü – solcu Cumhuriyet gazetesi gitmiş, Özalcı-Amerikancı-Ilımlı İslamcı Cumhuriyet gelmişti. Bugünün Sabah veya Takvim gazetesini düşünün. Sözcü gazetesine darbe yapılıp o çizgiye bir gecede getirilmesi gibi. Veya Tuncay ve Merdan’ın Kanaltürk’ü 30 milyon dolara satıp, bir gecede kanalı Fethullahçı yapması gibi. 12 Eylül’ün başaramadığını Hasan Cemal başarmış, Truva Atı sayesinde bir kale daha ele geçirilmişti.
Bunlar tarihimize geçmiş medya darbeleridir ve bu tür darbelerin arkasında hep ama hep MİT vardır. Uğur Mumcuların tasfiyesinden sonra Cumhuriyet gazetesi ne yazık ki bu tür darbeleri defalarca yaşadı. Hasan Cemal, bu uğursuz, iğrenç geleneğin kurucusudur.
Herkese “sivillik” dersi vermeye kalkan Hasan’ın hayatı bu tür darbecilik pratikleri ile doludur. Ancak asıl insanların suratını ekşiten koku, mesleğinin diğer faaliyetinden, kuryelikten gelmektedir.
Uğur Mumcu ve diğer Cumhuriyet emekçilerinin büyük direnişinden sonra Hasan Cemal ve darbeciler Cumhuriyet’ten ayrılmak zorunda kalır. Cumhuriyet yeniden Cumhuriyetçi çizgidedir. Uğur Mumcu kendi gazetesine dönmüştür. Saldırının kaynağını biliyordur, bu yüzden sinmek yerine direnmek ve karşı saldırıya geçmeye karar vermiştir. PKK-MİT, PKK-CIA ve PKK uyuşturucu dosyalarını açar ve sonuna kadar gitmeye kararlıdır.
Uğur Mumcu, büyük hedef haline gelmişti. Dinci, bölücü bütün terör odakları onu tehdit ediyordu. Uğur Mumcu’yu Uğur Mumcu yapan araştırma gazeteciliği değil, mücadeleciliğiydi. Çünkü bu bilgiler biliniyordu ama yazılmıyordu. Uğur Mumcu ise “kral çıplak” demenin ötesinde, hesap soruyordu, halkla paylaşıyordu. Hem PKK’nın yayın organı Özgür Gündem hem de şeriatçı yayınlar hedef tahtasına oturtmuşlardı Uğur Mumcu’yu.
Sonrası tarihtir. 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu katledildi. Hasan Cemallerin Truva Atı olarak başaramadıkları operasyon, terör ile gerçekleştirilmişti. Doğan Avcıoğlu ve Yön geleneği de böylelikle son şehidini verdi. 12 Mart ve 12 Eylül’de kapatamadıkları hesabı, yine kanla kapattılar. Tıpkı Mahirler ve Denizler gibi Mumcu da katledilmişti.
24 Ocak 1993’ten 53 gün sonraya gidiyoruz. 15 Nisan 1993. Hasan Cemal, soluğu Bekaa’da almıştır. Tıpkı Doğu gibi “gazeteci” kimliğiyle, Apo’nun huzurundadır.
Nasıl bir ruh hali bu? Nasıl bir ruhsuzluk mu desek yoksa?
Kurye Hasan bir de utanmadan, yıllar sonra yazdığı biyografisinde, Uğur Mumcu’yu istihbaratçı olmakla suçlar. “Kimse kızmasın kendi hayatımı yazdım” diye tanıtır kitabını. Oysa kızgınlık değil tiksinti duygusudur herkesi sarsan. Bu nasıl bir yüzsüzlük?!
“Ciddi gazeteci” maskesi artık tamamen düşmüştür. Hasan Cemal bir operasyon elemanı bile değil, artık sadece bir kuryedir. Daha sonra Tayyipçilik yapar, Fethullahçılık yapar, yine Apoculuk yapar… Her şekle girer. Bol bol kuryelik yapar. Ancak kendisine asla dokunulmaz.
Kimileri HDP başka aday bulamadı diyor. Yo, tam adayını buldular.
HDP uyanık parti. Berisinde gerisinde hep MİT’çi bulunduruyor. “Liderimiz Apo” dediklerinden aldıkları bir nasihat mı, talimat mı bilinmez?
Apo-MİT bağını da Uğur Mumcu ortaya çıkarmıştı, Hasan Cemal elbette ki bu iddiayı “gazeteci kimliğiyle” sormamıştı Apo’ya. Komik olurdu sorsaydı. “Abdullah ya, sence biz istihbarat elamanı mıyız? Böyle iddialar var da…”
Şener Üşümezsoy, çok önemli bir tespit yaptı. Türk Solu’ndaki yazısı epey paylaşıldı ve Kürtçülerin ve AKP’li trollerin saldırısına uğradı. Üşümezsoy, AKP ile Hüda-Par ittifakının aslında sadece bir hazırlık olduğunu vurguluyor. Amaç bir sonraki aşamada kurulacak İkinci AKP-HDP ittifakı için zemin hazırlamak. AKP’nin yeni “Kürdistan açılımı” geliyor.
Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın HDP listelerinden Meclis’e girmesinin gerçek nedeni bu tespitte saklıdır. Demek ki Sırrı düzeysizi yeterli görülmedi. Hem MİT hem Apo bu iki ismi istedi.