Türkiye artık seçim sürecinde. Yaşanan krizin aşılmasının ardından, muhalefetin ortak adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu belirlendi. Artık saflar büyük oranda belli ve herkes seçime odaklanmış durumda.
Fakat seçime giderken ortaya çıkan saflaşmayla ilgili olarak, muhalefetin bilmesi gereken bir gerçek var. Muhalefet, seçimlerde sadece AKP ve Tayyip Erdoğan’la yüzleşmeyecek. Karşısında başta Rusya olmak üzere uluslararası gerici şebekenin tüm unsurları da olacak. AKP’nin yanında saf tutacaklar arasında para yağdıracak Suudi Arabistan, Katar gibi zengin Arap ülkeleri de var, İran’daki molla faşizmi gibi siyasî desteği ağır basacak olanlar da. Nitekim Arapların parasal desteklerinin ilk işaretleri de gelmeye başladı bile.
Ama AKP’nin seçimlerde dayanacağı esas güç Rusya ve onun dünyanın her yerindeki seçimlere el atan, müdahale eden istihbarat gücü olacaktır. Yaklaşık 150 yıl önce Karl Marx, Rusya için şu ifadeleri kullanmış:
“Başı St. Petersburg’da bulunan ve eli Avrupa’daki her hükümete uzanan o barbar gücün dev boyutlara ulaşan ve hiçbir itiraz görmeksizin gerçekleştirdiği gasplar, işçi sınıfına, uluslararası siyasetin inceliklerinde kendi başlarına ustalık kazanmayı öğretmiştir.”
O zamanlar başı St. Petersburg’da olan barbar Rus gücünün eli nasıl Avrupa’daki her hükümete uzandıysa bugün de durum çok az bir farkla aynı. Şebekenin başı artık Moskova’da ve sadece Avrupa’da değil, dünyanın her yerinde hükümetlere ve seçimlere eli uzanıyor, müdahale ediyor.
Son yıllar içinde yapılan seçimlere Rusya’nın parayla, ajanlarıyla, internet korsanlarıyla vs. bir şekilde müdahil olduğu ülkeleri hatırlayalım. Bu listede Fransız aşırı sağcısı Le Pen’e destek verme, Macaristan diktatörü Orban’ı kollama olduğu gibi ABD başkanlık seçimlerinde Trump’tan yana müdahale de var. Gerçi ABD’ye müdahaleyi Rus devleti inkâr ediyor ama Rusya’nın devlet içindeki devleti Wagner’in patronu Prigojin övüne övüne kabul ediyor.
Balkanlarda ise Sırbistan başta olmak üzere Slav-Ortodoks yapıdaki her ülkede Rusya’nın kendisine bağlı bir siyasal grup örgütlediği bilinen bir gerçek… Yani Rusya’nın eli yine her yerde.
Rusya, boyutlarına oranla ekonomik açıdan epey zayıf bir ülke. Son olarak Ukrayna’ya saldırıp boyunun ölçüsünü almasından beri askerî sahadaki zayıflığı da artık gizlenemeyecek durumda. Fakat Rusya’nın asla zayıf olmadığı bir alan var: uluslararası entrika, başka ülkelerin siyasî hayatına müdahale ve Rusçu ajan şebekesi oluşturmada, beslemede gösterdiği maharet.
Bu, darbelerle, entrikalarla dünyaya yön verme çabası aslında Rusya’nın her döneminin gerçeği. Çarlık döneminde de, Sovyetler zamanında da aynı şekilde işleyen Rus entrikacılığı bugünkü Putin Rusya’sında da aynı şekilde devam ediyor. Yani müdahalecilik ve entrikacılıktan otokrasi de, komünizm de, şimdiki gerici, saldırgan Putin rejimi de hali değil.
Rus fesat ağı: ajanlar, para ve entrika
Rusya’nın Türkiye’deki şebekesinin tarihi ise aslında bu entrikacılığın orijin noktasından başlıyor. Ta 1853 Kırım Savaşı öncesinde Babıâli’de bir Rusçu ekibin bulunduğuna yine Marx, Doğu Sorunu adlı yapıtına alınan makalelerinde dikkat çekmişti. Özellikle Rus şebekesinin başında yer alan Mençikov’un başta Rıfat Paşa olmak üzere dönemin siyasetçilerini nasıl devşirdiğini dünya, Marx sayesinde öğrenmişti.
Yine daha sonraki dönemde de gerici Rusçu klik, Babıâli’de ve Osmanlı Saray çevresinde hep etkin oldu. Namık Kemal’in İbret gazetesini, adı Rusçuluğu dolayısıyla Mahmut Nedimoff’a çıkmış gerici Mahmut Nedim Paşa’ya kapattıran da, onu sürdürüp öldürten de yine Rusya olmuştu. Yani Rus gericiliği ve entrikacılığının eli, hep Türkiye’nin üzerindeydi. Rusya hep Türkiye’nin gerici güçlerini destekleyip kontrol altında tutmuştu.
Yine Doğu Sorunu’na girmiş Türkiye Sorunu başlıklı makalesinde bu kez Friedrich Engels, Türkiye siyasetine Rus müdahalesi hakkında şunları yazıyordu:
“Yüzlerce Rus ajan Türkiye’yi dolaşıp, Rum Ortodoks Hristiyanlar, Ortodoks imparatoru, baş, doğal koruyucu ve baskı altındaki Doğu Kilisesi’ni kurtaracak kişi olarak gösterirken, özellikle Güney Slavlarına, aynı imparatoru, büyük Slav soyunun bütün boylarını eninde sonunda aynı saltanat altında birleştirecek ve Avrupa’nın yönetici soyu yapacak güçlü çar olarak da gösteriyordu Ortodoks Kilisesi’nin rahipleri, bu ülküleri yaymak üzere kısa sürede geniş bir fesat ağı kurdular. 1809 Sırp Ayaklanması, 1821 Yunan İsyanı, şu ya da bu ölçüde Rus altını ve Rus etkisiyle teşvik edildi; Türk paşalarının merkez hükümete karşı isyan bayrağı açtığı her yerde Rus entrikası ve Rus parası hiçbir zaman eksik olmadı…”
Türkiye’de Rus ajanları, Rus parası ve Rus entrikası hiçbir zaman eksik olmadı, şimdi de eksik değil ve seçimlerde belirleyici bir aktör olacak…
AKP’yi ABD getirdi, Rusya ayakta tutuyor
AKP’nin 2002’de iktidara gelmesinin arkasında ABD vardı. ABD, Irak’a müdahale edecek, Orta Doğu’da bir Kürdistan kuracak ve dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirecekti. Kilit ülke Türkiye’ydi ve burada gerici, işbirlikçi bir parti olarak ABD’nin ihtiyaçlarını karşılayacak AKP, yine ABD eliyle iktidara taşındı.
Aradan 20 yılı aşkın zaman geçti ve çok şey değişti. Artık ne AKP’nin doğrudan ABD’nin güdümünde olduğu ne de ABD’nin AKP’nin varlığından çok memnun olduğu söylenebilir. Ama AKP, özellikle son 10 yıldır defalarca iktidarı kaybetme noktasına gelmesine rağmen bir türlü oradan inmiyor. AKP’nin mucidi ABD ise de şimdi ayakta kalmasını sağlayan velinimeti, hamisi Rusya’dan başkası değil.
Fakat Türkiye’de AKP’nin ABD tarafından iktidara getirildiğini söylemek ne kadar normal ve bilindik bir şeyse şu anda da Rusya tarafından ayakta tutulduğunu söylemek muhalefet açısından dahi bir o kadar “garip” karşılanan ya da bir nevi “tabu” addedilerek konuşulması yasaklanan bir şey. Ve bu tavrın arkasında da yine muhalefet içinde ve özellikle muhalif görünen basın içinde konumlanmış Rus fesat şebekesinin ajanları var.
Ama bu gerçeği muhalefet görmezse ya da görmek istemezse seçimlerden de olumlu bir sonuç ummamalı.
Bu kadar zayıflamış, toplumsal desteğini olduğu gibi Batı’daki eski efendilerinin himayesini de kaybetmiş AKP, boşuna hâlâ iktidarda değil. Ve yine Türkiye’deki neredeyse tüm İslamcı kesimlerin birkaç yıl içinde ağır Rusçu kesilmesi de boşuna değil.
Tüm bu olan bitenin AKP’nin Rusya eliyle ayakta tutulması olduğunu tespit etmek gerek. Ve bunun yanında önümüzdeki seçimlerde yaşayacağımız AKP lehindeki Rus müdahalesini de muhalefet görmeli. Tabii ki görmek de yetmez. Muhalefet, en başta da muhalefetin liderleri bununla nasıl baş edeceklerini de düşünmeli.
Biz uyararak görevimizi yapalım.
Harekete geçmesi gerekenler, başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm muhalefettir.