Ekim 2023’te Hamas‘ın üstlendiği eylemlerle girdiğimiz son düzlükte, Esad rejiminin yıkılmasıyla birlikte birçok yazıda çanların İran için çalmakta olduğunu belirtmiştim. Tarih konusunda kesin bir saptamada bulunmak elbette güçtü fakat kendi adıma çok da sürpriz olmadı, belki başkaları için sürpriz olmuştur.
İsrail‘in dehşet operasyonel gücü ve kendisinden beklenmeyecek biçimde İran’ın da ciddi karşılıklar vermeye başlamasıyla ilk üç gün ciddi bir şok dalgası oluştu. Ancak, şu gün itibarıyla iş daha rutine bağlamış, kamuoyları nazarında duruma bir nebze bağışıklık kazanılmış ve düz bir seyre geçilmiş gibi görünüyor. Pek tabii bu karşılıklı yoğun saldırıları derinlemesine değerlendirmek durumundayız ve ilerleyen günlerde savaşın seyrine bağlı olarak bunu yapacağız.
…
Gündeme yıldırım gibi düşen bu olaydan önce CHP’nin durumunu, anketleri ve milliyetçi partilerdeki gelişmeleri sizlere değerlendirmeyi planlıyordum. Savaşın seyri ve yeni dengeler hususunda değerlendirme yapmadan önce işte bu konulara dikkat çekmekte yarar var.
Ufukta henüz seçim yok fakat peşi sıra gelen tüm anketlerde kararsızlar dağıtıldıktan sonra birinci ve ikinci parti arasında ortalama 5-6 puanlık bir fark var ve bu fark daha da açılma eğiliminde.
Şunun altını çizelim; Toplum yorulmuş ve rejim bir hayli yıpranmıştır. Özellikle de yeni seçmenlerin katılmasıyla dağılım değişmiş ve yeni bir sosyoloji oluşmaya başlamıştır. O nedenle eski ezberlere takılmamak daha doğru olur. Açıkçası, oyları %40’lara dayanmış CHP’nin halen belirli kesimlere yaranacağım diye yeni açılımlar yapmasının ve hatta tavizler vermesinin bir anlamı yoktur.
İran-İsrail savaşı bağlamında bir gerçeğin daha görülmesi gerekiyor: Laik devlet olgusunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
İsrail, her ne kadar parlamenter rejime sahip görece modern bir yapıda devlet de olsa, ciddi bir taassubun rejim üzerindeki vesayeti yüzünden halkı ıstırap çekmeye mahkumdur. Benzer şekilde İran’ın mollaları da her diyarında mukim sayısız sanatçı ve aydının olduğu o güzel memlekette hiçbir devirde reva olmayacak teokratik bir rejimle halkı zorlamaktadır. Türkiye’de ise yirmi üç yıldır denendi ve görüldü ki, bu tür taassuplarla devlet yönetilemez. Esasen halkımız milli değerlerine sahip, ağırlıklı olarak Müslüman da olsa öyle tahayyül edildiği şekilde bir şeriat düzeninden yana değildir.
Özetleyecek olursak; Çağ dışı rejimlerin ayakta durmaları ve halklarına refah getirmeleri ihtimal dahilinde değildir. Çünkü buralarda halkın “yarınlar kaygısı” had safhadadır. Oysa medeni toplumlar artık bu tür şeyleri aşmıştır.
…
CHP‘nin içini karıştırma arayışı zaten epeyce uzun bir zamandır en çıplak gözle dahi görülebilmekte. İktidarın yeni bir heyecan yaratacak ve halkta rıza üretebilmeyi mümkün kılacak hikâyesi yok. Muhalefetin daha kötü olacağı algısını yayarak dayanmaya çalışıyorlar. İşte bu yüzdendir ki, CHP kendi bildiği yolda ilerlemelidir. Ne AKP – MHP’nin ne de DEM Parti‘nin sunacağı mantık dışı tekliflere aldırmadan, hele hele “yeni anayasa” gibi tuzaklara düşmeden hareket etmek zorundadır. Ana muhalefetin bu açıdan çok hayatî bir hata yaptığını şimdilik söyleyemem.
Milliyetçi cenahta ise Zafer Partisi ile İYİ Parti bir ittifakta buluşmalıdır. Şu aralar iki partinin toplam oyu %10’nun biraz üzerinde görülüyor ve yapacakları “Milliyetçi ittifak” sayesinde yakalanacak pozitif sinerjiyle muhtemelen %10’u da aşacaklardır ki, seçim vaktine kadar çok şeyler değişir.
Bu iki partinin oluşturacağı milliyetçi bir ittifakın ana hatlarıyla nasıl siyaset yürüteceği de bellidir. Savundukları argümanlar açısından zaten birbirlerine yakın olan bu partilerin, Cumhur İttifakı’nda adından başka hiçbir milliyetçi tarafı kalmayan MHP’ye yüklenerek siyaset yürütmeleri daha etkili olur. Bu etkide hedef MHP’nin elinde kalan 5-6 puanlık seçmen desteği değildir, zira kalanlar başka yere gitmedikleri gibi AKP ile geçişkenlik oluştuğu için MHP’de ufak artışlar bile gözlenebilir. Etki, yeni seçmen yoluyla Cumhur İttifakı’nın tamamı üzerinde oluşturulacak yıkıcı etkidir.