Osman Çallı’nın Belçika’da 4 kişiyi öldürdükten sonra, Türkiye’de serbest kaldığının ortaya çıkmasıyla büyük bir tartışma başladı. Habere göre 2004’te 4 kişiyi öldüren Çallı, Belçika’da 9 sene hapis yattıktan sonra, cezasının kalan kısmını Türkiye’de çekmek istediğini dile getirdi ve 2013’te Türkiye’ye iade edildi. Cezasını çekmeye devam eden Çallı, 2019’da şartlı tahliye ile salıverildi, ardından 2020’de de tamamen özgürlüğüne kavuştu.
Olayın ortaya çıkmasının ardından Belçika basınında Türk yargısını suçlayan haberler çıktı. Terör örgütü mensupları söz konusu olduğunda suçluların iadesini yapmayan Batı ülkelerinin, bu tür adli olaylarda yer alan suçluları sevinerek iade etmesi çelişkili bir durum. Türkiye’ye tatile gelip dönen gurbetçilerin cezaevine düştükten sonra vatan toprağını hatırlamaları da ilginç. İnsanın aklına, “Başka Osman Çallılar da var mıdır?” sorusu geliyor. Türkiye, infazını Türkiye’de isteyen mahkumlar açısından “hukuk turizminin” merkezi haline gelmiş olabilir mi? Genç ve yetenekli beyinlerimizi yurtdışına gönderirken, Avrupa’dan “yerli ve milli” suçlularımızı ihraç ediyor olabilir miyiz?
Çallı olayı üzerinden Avrupa ülkelerinin Türk hukukunu eleştirmeleri samimi değil. Avrupa hukuku örnek gösterilebilecek durumdan çok uzak. Çallı’nın serbest bırakılmasına yönelik eleştirilere geçmeden önce sormak gerek, Çallı neden Belçika’da tutuklu kalmadı? Çallı, Belçika’da kalsa ne kadar hapiste kalacaktı?
Bunu bilmiyoruz ama örneğin Norveç’te 77 kişiyi katleden Anders Breivik’in 21 yıl hapis cezasına çarptırıldığını ve 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra şartlı tahliye talebinde bulunabileceğini biliyoruz. Muhtemeldir ki, Çallı Belçika’da kalmış olsa, orada da serbest kalmış olacaktı.
Bunları elbette 4 kişiyi öldüren bir katili savunmak için yazmıyorum. Karşı çıktığım nokta Türkiye’de bu olayı yorumlayanların, Batı yargısını referans göstererek, Türkiye’deki yargı düzenini eleştirmeleri.
Bu eninde sonunda hukuki bir tartışmadır ve infaz yasasıyla ilgilidir. Bu açıdan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı açıklamayla infaz yasasına işaret etmesi haksız değil. 4 kişiyi öldürmüş bir vatandaşın dışarıda olması hepimizi rahatsız ediyor olabilir ama bunun hukuki açıklaması bir “Erdoğan affı” değildir.
Böyle anlatmak cazip gelebilir ama gerçeği ifade etmez. Sosyal medyada yaratılan linç kampanyasından uzak durmak yargı açısından önemli olduğu kadar, muhalefet yapmak isteyen vatandaşlar açısından da önemli.
Yaratılan “algı” üzerinden tutuklama isteyen hâkimlere karşı çıkıyoruz, sosyal medyada trollerin başlattığı cadı avına karşı çıkıyoruz ancak bu silahın zaman zaman “muhalefet etmek” için kullanılmasını da görmezden geliyoruz.
Türkiye’de muhalefetin “algı savaşlarının” bir parçası olmaması ve “doğruyu” savunması gerek. Sosyal medyada başlatılan kampanyalarının sonuç vermesi insanlara geçici bir zafer duygusu yaşatıp ruhlarını okşuyor olabilir ancak bilelim ki muhalefete yönelik hukuksuz uygulamalara giden yol da böyle örülüyor.