Amerikan uşağı şeriatçıların tertiplediği Kanlı Pazar’a giden süreci anlamamız için önce Deniz Gezmiş’in önderliğinde gerçekleşen Dolmabahçe eyleminden ve 6. Filo askerlerinin denize dökülmesinden bahsetmeliyiz.
1968 yazının başında Devrimci Gençlik üyesi gençler Amerikan askerlerinin İstanbul’da dolaşmalarına izin vermeyeceklerini ve tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi düşman askerlerini denize dökeceklerini açıkladılar. Bundan, sonra Adalet Partisi iktidarının polis teşkilatı ve emrindeki dinci-gerici militanlar üniversite gençliğini hedef almaya başladı.
ABD askerlerini korumak için İTÜ öğrenci yurduna giren polis Vedat Demircioğlu’nu camdan atarak şehit etti. Bu ise olayların daha da büyümesine yol açtı.
24 Temmuz 1968 günü Amerikan uşağı iktidarı ve polisleri protesto etmek için on binlerce genç Taksim Meydanı’na toplanmıştı. Deniz Gezmiş arkadaşlarının omzuna çıkarak meydanda yapılacak gösterinin anlamsız olduğunu, Vedat Demircioğlu’nun Tam Bağımsız Türkiye için şehit olduğunu ve katillerinin Dolmabahçe’de olduğunu haykırdı. Gerçek devrimciliğin Altıncı Filo’nun demir attığı Dolmabahçe’ye inip, Amerikan askerlerini denize atmak olduğunu hatırlattı. Bunun üzerine büyük bir coşkuyla dalgalanan kitle en önde yürüyen Deniz Gezmiş’i takip ederek Gümüşsuyu’ndan aşağıya akmaya başladı.
Deniz Gezmişlerin önüne önce Doğu Perinçek’in adamı Hasan Yalçın ve arkadaşlarının kurduğu barikat çıktı. Bugün de AKP’nin işbirlikçiliğini yapan Aydınlıkçı güruhun o zamanki öğrenci sorumlusu Hasan Yalçın, Deniz Gezmiş’i ve arkadaşlarını kışkırtıcılıkla suçlayarak Gümüşsuyu’ndan aşağıya kimseyi bırakmayacaklarını elindeki megafonla duyuruyordu. Barikat geçilirse Dolmabahçe’de “büyük provokasyon” çıkacağını ileri sürüyordu. Deniz Gezmiş’in tek bir vücut hamlesiyle binlerce genç bu barikatı ezdi geçti.
Biraz daha aşağıda ise asıl polis barikatı vardı. Tıpkı Vahdettin ve Damat Ferit dönemi gibi, işgalcilerin emrinde, Türk gençliğinin karşısındaydılar. Deniz Gezmiş’in arkasında yürüyen çelikleşmiş binler, kabaran bir denizin dev dalgaları gibi polis barikatını da ezdi geçti. Sonrası da tarihe geçti. Yakalanan bütün Amerikan askerleri Boğaziçi sularında buldu kendini.
Bu tarihi isyandan sonra ABD’nin emrindeki dinci yobazlar, faşist milisler ve AP iktidarı iyice kudurdu. Altıncı Filo eylemleri Ankara, İzmir ve Trabzon’a yayıldı. Faşist sivil milisler de her yerde gençlere saldırdı.
Deniz Gezmiş öncülüğünde gerçekleşen Samsun’dan Ankara’ya “Tam Bağımız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” 10 Kasım 1968’de Anıtkabir’de sona erdi. Yürüyüşün gerçekleştiği hiçbir şehirde gericiler devrimci gençlere saldırmaya cesaret edemedi. Ancak bu yürüyüşten hemen sonra Deniz Gezmiş tutuklandı ve iktidar, 6. Filo’yu tekrar İstanbul’a sokmak için bunu bir fırsat olarak gördü.
16 Şubat 1969’da Altıncı Filo’nun tekrar İstanbul’a gelmesini protesto amacıyla gençlik örgütleri Beyazıt’tan başlayan ve Taksim Meydanı’nda sona eren büyük bir yürüyüş ve miting yapma kararı aldı.
Dolmabahçe’ye demir atan düşman filosunu korumak için binlerce polis Beşiktaş’a yığıldı. Ancak iktidar bunu da yeterli görmediği için Komünizm ile Mücadele Derneği ve MTTB’ye üye binlerce faşist serseriyi otobüslerle Anadolu’dan İstanbul’a getirdi.
Mehmet Şevki Eygi’nin gerici gazetesi Bugün, sürekli yalan ve iftiralarla dolu haberler yaparak Devrimci Gençliğe karşı kıyam çağrıları yaptı. 53 yıl önceki yalanlar aynıydı: “Camiye bomba atılmış”, “Türk Bayrağı indirilmiş”, “kızıl bayrak asılmış” v.s.
AKP’li İsmail Kahraman gibi Amerikan uşakları ve bugünkü AKP’lilerin karbon kopyaları olan serseri sürüleri, İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın koordine ettiği bir plan çevresinde çeşitli noktalara yerleştirildiler. Kıblesi Washington, dini dolar olan yobazlardan oluşan çeteler polisin dağıttığı bombalar, silahlar ve kesici aletlerle Beşiktaş-Taksim arasına yerleştirildiler.
Binlerce gerici Altıncı Filo’yu kıble alarak Dolmabahçe’de namaz kıldı. ABD gemilerine tapındıktan sonra bir de utanmadan tekbirler eşliğinde Taksim’e yürüdüler.
Hazırlıklardan habersiz olan öğrenciler ve işçilerin yürüyüş kolu Taksim’e girdiği an yobaz-faşist güruh polisin desteğiyle bombalar ve silahlarla saldırdı. İki devrimci genç, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklandı ve şehit edildi.
Kanlı Pazar katliamında daha çok İslamcı militanlar kullanıldı. ABD için yapılan katliamlar bundan sonra da devam etti. 1970’lerde ise ülkücü tetikçiler ağırlıklı olarak öne çıktı. İslamcılar ise ABD’nin koruması altında karanlık dehlizlerine çekildiler. 70’li yıllarda ortalıkta görünmeden, sinsice örgütlenmeyi yeğlediler. Altıncı Filo’ya secde edenler, ABD’nin hizmetlerini ödüllendirmesi için 1980’e kadar beklediler.
12 Eylül faşist darbesinden sonra ise ABD’nin has çocukları olarak PKK’lılar ve bugünkü AKP’nin öncülleri ödüllendirildi. Solcular ve ülkücüler hapse atılırken onlara yol verildi. Ve ülkenin başına bela gibi çöktüler. Bugün de yine yamaçlarına Perinçek yancısını aldılar.
Hepsi Tam Bağımsız Türkiye’yi engellemek içindi. Kendisine İkinci Kurtuluş Savaşçıları diyen gerçek vatansever gençleri katletmek içindi.
Türk vatanını ABD askerlerinin çizmeleri çiğnesin, ABD filoları limanlarımızı rahat işgal edebilsin, Amerikan uçakları İncirlik’ten kalkıp tüm Ortadoğu’ya ölüm saçabilsin diye yapılan katliamların ilkiydi Kanlı Pazar.
Ve tabii Deniz Gezmiş gibi kahramanlar kuşağı yok olsun, yerlerine yetiştirilen Tayyip meşrebindekiler karanlık bir kâbus gibi Türkiye’nin üstüne çöksün diye.
1969’da gençler katledildiği için 2022’de gençler cehennem gibi bir düzende yaşıyor. Ancak hesap sorulacak elbette. Hem de bugünkü kuşağın eliyle.
Ruhi Su’nun dediği gibi:
“Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar!”