Etkiye karşı tepkinin oluşması, fizik biliminin temel yasalarından biridir. Yani A cisminin B cismine uyguladığı kuvvet, yine B cisminden A cismine zıt yönde kuvvet olarak karşılığını bulur.
Birçoğumuz farkına varamasak bile, hayatımız fizik kuralları çevresinde şekillenir. Bu yasa, yürüyüşümüzden uykumuza, hobilerimizden fobilerimize, sevdiğimiz insanlardan sevmediklerimize kadar belirleyici bir olgudur.
Mesela çok yorularak metabolizmamıza etkide bulunmuşsak, vücut buna tepki olarak uyku hormonları salgılar. Bir hayvan tarafından ısırılmışsak, yine tepki olarak o hayvana karşı bir fobimiz oluşabilir.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Hayatımızın her alanında etkili olan bu kuralın sanata etki etmemesi düşünülemez elbette.
Sanata olan etkisini politik mücadelenin olduğu dönemlerde görürüz. Baskıcı rejimlerin etkisine karşı, sanatın ve sanatçının tepkisi ortaya çıkar. İsimler değişir, türler değişir ama illaki o tepki doğar, doğmuyorsa o toplum ölmüş demektir. Sanat, baskı rejimlerine karşı en önemli muhalefet yöntemlerinden biridir.
Sanat; politik ve muhalif tavırdır
Türkiye tarihinde sanat ve siyaset hep iç içe olmuştur, birbirini tamamlamıştır. Sanatçılarımız politiktir. Ve Türkiye tarihinin her dönemi, o dönemin şartlarına göre kendi sanatını, kendi müziğini yaratmıştır.
Vatan işgal edildiğinde Ankara Marşı’dır bu müzik, kurtulduğunda İzmir Marşı. Bu müzik, Cumhuriyet’in onuncu yılında 10. Yıl Marşı’dır; 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta Ruhi Su’nun sazından dökülür. 12 Eylül’de Gündoğdu’dur, Grup Yorum’dur, Ahmet Kaya’dır, Selda Bağcan’dır. Yeri gelir ağıdı, yeri gelir mücadeleyi içinde barındırır.
Sol müziğin siyasetsizleşmesi
İnsanlar gün geçtikçe fakirleşirken, toplumun her kesimi baskı altındayken, gazeteciler hapsedilirken, öğrenciler yurtsuz kalırken, cinayetler işlenirken, tecavüzler yaşanırken tüm bunlara tepki olarak işçiler, öğrenciler, sağlıkçılar, doktorlar, kadınlar eylemdeyken ve toplumun en büyük isyanı Gezi Direnişi olmuşken, yani AKP iktidarının sonucu oluşan Türkiye tablosu sol müzik için müsaitken “neden sol müzik yapılamıyor?” sorusunun cevabını bulmalıyız.
12 Mart’ı, 12 Eylül’ü gören sanatçılar bugün neden sanat üretemiyor?
Cevap: Solun ve solcu sanatçılarımızın siyaset üretememesi, oluşan yeni mücadeleyi kavrayamaması, mücadeleyi verenleri bilmemesi daha doğrusu onları kabullenememesi ve bu sebeple ideolojik çıkmaza girmesi.
Örnek vermek gerekirse, Cumhuriyet tarihinin büyük muhalif eylemi olan Gezi yaşandı bu ülkede ama oradan müzik çıkart(a)madı bizim solcu sanatçılarımız.
Neden mi?
Sol demek işçi demekti ama orada işçi yoktu; doktor vardı, mühendis vardı, avukat vardı, bankacı vardı. Yani beyaz Türkler…
Gezi, önemli bir noktadır sol müziğin geldiği durumu göstermek açısından.
Neden mi?
Bazı kesimler için ideolojik saplantının vicdanlarını körelttiği yer olduğu için.
E, şu an işçi eylemleri de var? Neden müzik yok? Bu ideolojik çıkmaz onları çoktan devrimcilikten “emekli” etti de ondan.
Sol fikirlerle tanışan herkes gibi ben de ilk onları dinledim. Kimsenin hakkını yemek istemem. Sol müziğe katkıları küçümsenemez, küçümsemek haddime de değil ama devrimcilik de bir sanattır; çağın mücadele yöntemini anlama ve ona uyum sağlama sanatı.
Sanatın görevi
AKP baskısından toplumun her kesiminin payına düşeni aldığı şu dönemde yine toplumun her kesiminden; işçisinden doktoruna, sanatçısına kadar tepkiler gelmesi çok normaldir. İnsanların artan akaryakıt fiyatlarına, elektrik-doğalgaz faturalarına karşı isyan ettiğini; faturalarını, fişlerini sosyal medya hesaplarından paylaştığını görüyoruz.
Sanatçı da toplumun bir parçası olduğuna göre bu tür tepkiler vermesi normaldir fakat sanatçının fatura paylaşmaktan daha farklı olarak, bunu sanatıyla anlatması gerektiğini de biliyoruz. Ressamsa yaşanan dramı resmederek, tiyatrocuysa veya komedyense skeçleriyle hicvederek, şarkıcıysa eğer sözlerine dökerek…
Tarkan ve “Geççek”
Tarkan’ın “Geççek” şarkısı…
“Geççek geççek elbet bu da geççek
Gör bak umudun gününü gün etçek”
Şarkı yayınlanır yayınlanmaz Türkiye gündemine oturdu. Muhalif vatandaşlar olarak şarkıyı sahiplendik. Bu şarkının, Türkiye’deki AKP baskısına maruz kalan insanlara umut aşılayan sözleri olduğunu, muhalefet partilerinin yapamadığı muhalefeti yaptığını gördük. Sözlerini de klibini de çok sevdik.
Şarkı ve klip üzerinde biraz durmak istiyorum.
Depo gibi bir yerde çekilen klipte ben, 20 yıllık AKP Türkiye’sinin özetini gördüm. Hakları için grevde olan Migros depo işçilerini gördüm. Öldürülen, şiddete uğrayan, hakları verilmeyen sağlık emekçilerini gördüm. AKP’nin “onu da biz yapacağız” diyerek, üç kuruş ekmek parasını ellerinden almaya çalıştığı seyyar arabalarıyla kâğıt toplayanları gördüm. Asgari ücretle mesai saatinin üzerinde çalıştırılan ve mesai ücreti verilmeyen tekstil işçilerini gördüm. Bilgisayar üzerinden iş toplantısı yapan kravatlı bankacıyı-mühendisi, yani Tayyip Erdoğan’a boyun eğmeyen, direnen beyaz Türkü gördüm.
Nedir ne değildir, bilemem… Ama sanat, sözlere anlam yükleme, düşünceyi görsellerle ifade etme eylemidir. Ve “sanat toplum içindir” düşüncesinde olan biri olarak, toplum o sanat eserinden ne anlıyorsa, onu nasıl görmek istiyorsa, o eser onu anlatıyordur artık. Topluma mâl olmuş, denir ya, işte öyle.
Ve baskı rejimlerinde kalemiyle, sözüyle direnen sanatçıların kendileri de sanatları da saygıyı hak ediyor.
Teşekkürler Tarkan.
Yeni şarkıyı duyalım
Türkiye her anlamda bir dönüşüm yaşıyor. Ekonomik, kültürel değerler, siyasi, demografik yapı…
Tüm bu dönüşümlerden zarar gören bizlerin sanatında da dönüşümün olmaması beklenemez.
Sanattaki dönüşümün çeşitli sebepleri elbette ki var. Birincisi, dönemin şartlarına ve insan tipine göre ortaya çıkması; ikincisi ise, yukarıda da değindiğim gibi sol müzik yapanların siyasetten, toplumdan kopması, ideolojik saplantıda boğulması.
Özgün Müziğin, Protest Müziğin yüklendiği misyonu, bugün yıllarca popüler kültür diye küçümsediğimiz Pop Müzik sanatçıları yükleniyor.
Tayyip Erdoğan’a teslim olmadığı için övündüğümüz, gurur duyduğumuz “Z Kuşağı”, içindeki isyanı bugün Türkçe Rap ile dile getiriyor.
Farkına varalım; yeni şarkı doğuyor, kulak verelim.
“O çiçekten günler”e ulaşmak için yeni şarkının direnişine omuz verelim, sahip çıkalım.
“Yakındır sabrın zaferi/düştük evet ama kalkmadık mı?”
Umutsuzluk gibi bir lüksümüz yok.
“Gitçek gitçek geldiği gibi gitçek
Her şeyin sonu var, bu çile de bitçek”