TÜİK’in verilerine göre Haziran ayı enflasyonu aylık 3.92, senelik de 38.21 olarak açıklandı. Enflasyon oranları hakkında yorum yapan herkes “TÜİK’e göre” ifadesini cümlenin başına koyuyor çünkü açıklanan rakamlara yönelik büyük bir güvensizlik söz konusu.
Geçtiğimiz günlerde Galatasaray, yaptığı sponsorluk sözleşmesinde senelik artış oranının ENAG tarafından açıklanan verilere göre belirleyeceğini yazmış, sözleşmeyi de bu haliyle KAP’a bildirmişti.
Açıklanan rakamlara göre enflasyondaki düşme eğilimi çok küçük bir oranla da olsa devam ediyor. Diğer taraftan geçmiş yılların aylık Haziran enflasyonlarıyla kıyaslandığında oranın çok yüksek olduğu görülüyor (Son 20 yılın en yüksek ikinci oranı).
Siyaseten bakıldığında Erdoğan’ın daha yüksek bir artış açıklanmasına izin vererek, “Faizler yükseldi, enflasyon da arttı” deme imkânı vardı. Demek ki Saray, yeni ekonomi yönetiminin “rasyonel politikalarını” şimdiden hırpalamak istemiyor. “Nas” söylemlerinin bir süre rafa kaldırılacağını söylemek mümkün.
Geçtiğimiz sene yapılan açıklamalarda seçimlere “tek haneli” enflasyonla gidileceği vaat edilmişti. Açıklanan rakamlar, bu hedefin çok uzağında kalıyor ve büyük bir başarısızlık söz konusu. Para Politikası Kurulu son yaptığı açıklamada “hedeflenen %5’lik enflasyondan çok uzakta olduklarını” açıkça belirtiyor.
Muhalif iktisatçıların beklentisi bu başarısızlığın daha da artması ve seçmenin “doğru yola gelerek” iktidardan vazgeçmesi.
Ancak bu beklentinin sonuçsuz olduğu son seçimle birlikte ortaya çıktı. İktisadi muhalefet siyasi bir harekete dönüşmediği sürece “felaket tellağı” yapmanın ötesine geçemiyor.
Beklenen “çöküş” hiçbir zaman yaşanmayacak; en azından AKP döneminde. Çöküş yaşanmaması bir başarı değil elbette ancak iktidarın elindeki en büyük güç, çöküş yaşanmayacağına dair bir güvence verebilmesi.
Bu yüzden de açıklanan rakamlar olumsuz olsa bile yarattığı etki sınırlı kalıyor.
Osmanlı moratoryum ilan ederek borçları ödeyemeyeceğini açıkladığı zaman bile iktisadi hayat bir şekilde devam ediyordu.
Birinci Dünya Savaşı devam ederken, kıtlık yıllarında ekonomi çökmemiş ve bir şekilde kendi yolunu bulmuştu.
Yani “çöküş” nereden ve nasıl baktığınızla ilgili bir kavram.
AKP’nin yarattığı kabile ekonomisini anlamayanlar için “ücretlilerin yoksullaşması” iktidarın kaybetmesi için yeterli geliyor.
Ancak diğer taraftan “ücretlilerin benzeşmesi” ve asgari ücretle çalışanların sayısının neredeyse %60’lara ulaşmasının yarattığı farklı bir dönüşüm söz konusu.
Böyle bir dönüşüm içinde rakamlar bir süre sonra toplumsal kitleler için anlamını yitirmeye başlıyor.
Türkiye açısından ekonomideki kötü gidişatın devam edeceği, “rasyonel politikaların” bile normalleşmeyi sağlayamayacağı, yerel seçimlere kadar Arap sermayesinin desteğiyle ayakta kalacak bir süreç bizi bekliyor.
Önümüzdeki aylarda enflasyon oranının kurdaki artıştan daha fazla etkileneceği ve doğalgaz gibi hesap dışı kalan etmenlerin de devreye girmesiyle enflasyondaki düşüş sürecinin sonuna gelmiş olma ihtimali yüksek.
Sene sonu enflasyonu bugünkünden düşük olmayacak.
Ancak tüm bu süreç Erdoğan’ın yerel seçimlerde kaybedeceği anlamına gelmiyor. Şimdiden söyleyelim…