3 Mart ve 6 Mart arasında 6’lı Masa önce dağıldı. Sonra halkın gösterdiği tepkiler sonucu birlik yeniden sağlandı. Hem CHP hem İyi Parti’nin verdiği tavizler ve belediye başkanlarının çabalarıyla Meral Akşener 6’lı Masa’ya geri döndü ve Millet İttifakı kurtarıldı.
Kim haklı, kimin adaylığı daha iyi tartışmasına girmeyeceğiz. Yalnız ilk günden itibaren tespit ettiğimiz ve bugün iyice açığa çıkan olguyu yazacağız. İyi Parti cenahını çok tanımıyoruz. Onlar kendileri tespit etsinler. Ancak kendilerini solcu diye tanıtan, herkese saldıran, “Beşli Çetenin ajanı”, “faşist”, “ırkçı” v.s. diye hakaretler saçan bir tayfanın asıl Saray “solcu”su olduğu ortaya çıktı. Önemli bir kısmı ise adeta ajan gibi davranıyordu.
Bu sözde solcu özde saraycı güruh, Millet İttifakı dağıldığında sevinçten dört köşeydi. Davullar, zurnalar çalınıyor, Kılıçdaroğlu nezdinde birden bire antifaşist bir kahraman yaratılıyordu. Ve tabii ki parçalanma garanti olsun diye Akşener’e edilmedik hakaretler bırakılmıyordu. AK-trollerin bile utanarak dile getirdiği utanç verici, rezil iftiralar art arda sıralanıyordu.
Şu anlaşılabilir. Küçük hesaplar peşinde koşanlar böyle dönemlerde coşar. Siyaset tezgâhtarlığı, vekil pazarlıkları, slogan çığırtkanlığı kendine “sosyalist”, “işçi sınıfı devrimcisi” diyen dar çevrede çok daha fazladır. Bunlar her beş yılda bir HDP kapısını aşındırır. Yeter ki bir milletvekili kez olabilsinler. Özlük haklarını alabilsinler. Kendi dar fraksiyon veya akademi çevrelerinin ölene kadar bey veya hanım ağası, “sayın vekili” olabilsinler.
Bu yüzden Akşener’e küfür, Kılıçdaroğlu’na övgü yarışı Türk siyasetine egemen olan taşra zübüklüğüyle de açıklanabilirdi. İlla Saray kışkırtması aramaya gerek yok.
Tipik kariyeristliğin, siyasi oynaklığın aşıldığı ve Saray ajanlarının izlerinin ortaya çıktığı ilk emareler daha ilk gün ortaya çıktı. İyi Parti Millet İttifakı’ndan ayrılınca güçlü bir koro hemen “5 Parti artı HDP ittifakı kurulsun, gerçek solcular zaten faşist biriyle ittifak yapamazdı” gibi bozguncu bir propagandaya başladı.
CHP’yi desteklediğini iddia eden Halk TV ve Tele 1 bu işte öncülüğü yapıyordu. Bu elbette ki Saray’ın, AKP-MHP ittifakının A Planı’ydı. Bu tezi dile getiren herkesin üstüne bir işaret koyun. Eğer bu yönde tek bir adım daha atılsa, hem Akşener’in masaya dönmesi imkânsızlaşacak hem de Kılıçdaroğlu kendi partisi ve HDP’nin getireceği sözde milyonlarla birlikte %20’yi bile zor bulacaktı. Diğer 4 partinin oyu zaten bilmece.
Bu propagandanın Saray provokasyonu olduğunu nereden anlayabiliriz? Kendine radikal solcu diyen biri veya bir HDP’li böyle bir tezi savunamaz mı?
Tutarsızlığı takip edin. Kışkırtmayı bulun. Tamam anladık çok solcu gözüken bir söylem tutturulmuş. Akşener çok “faşist”! 25 yıl önceki, 8 aylık İçişleri Bakanlığı döneminden dolayı da “eli kanlı”. Ultra sol bir jargonumuz var. Seçime de bu söylem ile gideceğiz. Kampanyamızı da Gündem, Evrensel, Birgün gazeteleri falan yapacak.
İyi de Ahmet Davutoğlu kim o zaman? AKP’nin başbakanı. Ankara Garı Katliamı sırasında başbakandı ve MİT de kendisine bağlıydı. Arada bir durup durup “bildiklerim var ama konuşmuyorum” diyen bir tip.
Kısacası çocuk kadar zekâsı olan “Akşener faşist”, “Davutoğlu, Babacan v.s. devrimci” propagandasında AKP ve Aktroll imzasını görebilir.
Hadi bunları da bir tarafa bırakalım. Olayların ateşi ve öfkesi içinde her türlü propaganda ve uydurma tutuyordu zaten. Kimse de iş işten geçtikten sonra, acaba gaza mı geldik, demez. Önemli olan Saray için şu noktaydı: Kesin ve kati olarak Solcu-Milliyetçi ittifakı parçalanmalıydı. Böylelikle bu omurga etrafında kurulmuş olan Millet İttifakının da yok olması kaçınılmazdı. Kendine komünist diyen pek çok isim de –sırf milliyetçilik düşmanlıklarından, bir kısmı daha kirli bir gündemle- AKtroller kadar coşkulu bu seferberliğe katıldı.
Neymiş? “Milliyetçilik faşizmmiş”, “sağcılık zehirmiş.” Böylelikle gerçek faşistlerle, Saray diktasının korosına katıldılar. İttifakın dağıtılması için “antifaşist” mücadele verdiler. Gerçek zehir ile AKtroll düzeysizliği ve iftiraları ile “komünist” propaganda yaptılar.
Hâlâ akıllanmayan varsa artık bu insanların gerçek yüzünü görsün. İyi Parti içinde de vardır. Sahte Türkçü. En büyük hayali CHP’den, solculardan kurtulmak… Tayyip’in gönüllü veya kadrolu ajanları bunlar.
Bu sürecin beklenmedik bir iyi sonucu oldu. CHP ve sol medyada açıkça Saray ajanı gibi davranan tipler kendini açığa çıkardı.
Şunu anlaşılabilir. Halk galeyana geldiğinde, fırsat bu fırsat deyip, bir sağcı kendince solculuğa veya bir solcu kendince sağcılığa savaş açabilir. Kısa bir süre için halkla duygudaş gibi de davranabilirler.
Peki ama Meral Akşener’in masaya dönmesinden sonra? Halk işte bunu istiyordu. Ve büyük bir sevinç ve coşkuyla kucakladı yeniden sağlanan birliği. Demek ki “solcu” veya “sağcı” değil birlik isteyen bir halk vardı. Demek ki halkın öfkesi, sağcıları veya solcuları sevmemesinden değil, birliği koruyamamalarındandı. İttifak tekrar kurulunca öfke yerini hemen kutlamaya ve umuda bıraktı.
Bir tek üzülenler kimdi? Hem de feci bir şekilde. Birincisi Aktroller ikincisi Saray ajanı gibi davranan sözde solcular.
Cem Küçük kadar büyük üzüntü ve hezimet içinde olan isimlerden örnek verelim. Birincisi Merdan Yanardağ.
Bu adam önce Akşener’in Beşli Çete’den emir aldığı yalanını ortaya attı. Kanıt ne? Sıfır, yok. Sonra Akşener masaya dönünce daha da çıldırdı. CHP’ye hakaret edilmiş. Akşener kabul edilmemeliymiş. Kılıçdaroğlu hata yapmış. İmamoğlu ve Yavaş kim oluyormuş?
Merdan’ın kendi yanıtlaması gereken daha çok soru var. Kısa tutuyorum. Merdan Yanardağ! Kanaltürk’ü Tuncay ile kaça sattığınızı elbette ki sormuyorum. Soru şu: “Biz kaç kişiyiz” kampanyası ile toplanan veri tabanını da sattınız mı? Herkese ajan diye saldırmadan önce geçmişinin hesabını ver.
Diğer yandan Ahmet Şık’ı not edelim. SBK beslemesi, eski polis muh(a)biri Ahmet Şık. HDP’den vekillik kapmıştı, kim bilir belki de hayalinde bu sefer “Kemalist faşistlerin” partisi CHP’den koltuk kapmak vardı. Coşku ile Akşener’e saldırırken birden bire hava dönünce en çok bozulanlardan biri oldu. Halkın coşkusunu “zafer sarhoşluğu” diye küçümseyip “gerçek gündem deprem” diye paylaşımlar yaptı kurnaz zübük. Oysa çok değil, daha bir gün önce kendisinin “gerçek gündem”i hakaret, kışkırtmaydı. Akşener’e ve İYİ Partililere etmediği hakaret yoktu. O zaman “depremzedelerin sorunlarını” unutmuştu.
Enver Aysever’in bile ultra solcu numarası yapabildiği bir ülkedeyiz. Millet İttifakı’nın kurtulmasına Cem Küçük’ten daha çok üzülen bir trol varsa o da Aysever’di. Saray ödüllü Fazıl Say ahlaksızca hakaretler yağdırdığı Akşener’e, kriz aşıldıktan sonra, utanmazca açık mektup yazdı. “Sen” diye hitap ettiği Akşener masaya HDP’yi çağırmalıymış, çağırmazsa hem “siyaset dışı” hem “insanlık dışı” tavır almış olurmuş.
Bilindik kışkırtıcılar üzerinden örneklerle devam etmeyeceğiz. Ancak Birgün, Sol ve Evrensel gazetelerinin Millet İttifakı kurtarıldıktan sonra bile siyasi bir çizgi olarak Akşener’e ve İttifak’a saldırmaya devam ettiğini not ediyoruz.
Mustafa Yalçıner’e göre Meral Akşener’in masaya geri dönmesinin nedeni “Büyük Sermaye”nin korkmasıymış. Yoksa çok daha sol bir ittifak kurulacakmış.
Utanmıyorsunuz. Kaç yaşına gelmişsiniz? Hem anti-faşizmden bahsediyor hem de Perinçek tarzı kışkırtıcı politika yürütüyorsunuz. Ağza alınmadık hakaretlerle Akşener’e saldıran, İttifak ayakta kaldığı için adeta hezeyan geçiren Devlet Bahçeli ile aynı ruh halindesiniz. Halkın saraya karşı birliği ayakta tutma iradesini dahi küçümsüyorsunuz. Halk istedi Meral Akşener döndü deseniz neyse… O kadar halk düşmanı bir ruh haline sürüklenmişsiniz ki; “büyük sermaye istedi, Akşener döndü, Millet İttifakı kurtarıldı” diyecek kadar gözünüz dönmüş.
Bu insanların ve ele geçirdikleri yayın kanallarının sizi zehirlemesine izin vermeyin. Kışkırtmalara kapılmayın. Bunlar ne komünist ne devrimci ne de solcu! Olsa olsa Saray Solcusu. Yaşananlar herkese ders olsun.