Sedef Kabaş’ın tutuklanmasıyla birlikte, “İktidarın ekonomide köşeye sıkıştığı, bunu unutturmak için de Sedef Kabaş’ı kullandığına” dair “muhalif” teoriler üretilmeye başlandı. Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “gündem yaratma peşinde” olduğu için Kabaş’ı tutuklattığını söylüyor.
AKP’nin bu tarz söylemleri “koz olarak kullanacağını” söyleyerek Kabaş’a tepki gösterenler, “Öyle de söylenmezmiş canım” diyerek üslup dersi vermeye çalışanlar da var.
Oysa Sedef Kabaş, çok uzun süredir organize bir saldırı kampanyasının hedefi durumunda. Bizzat Fahrettin Altun tarafından hedef gösterilen, Goebbels’in “Halka basit ve büyük yalanlar atın ve bu yalanları sürekli tekrar edin” sözü kendisine mal edilen bir isim.
Kabaş, sosyal medyada en çok hakarete uğrayan, taciz edilen ve küfüre maruz kalan isimlerden bir tanesi. Buna rağmen susmamasıyla kitlelere cesaret vermiş sembol bir isim. Sedef Kabaş bu misyonunun elbette farkındaydı, bu durumun kendisi açısından “sıkıntı” yaratabileceğini de biliyordu. Ama O, mücadele etmeyi tercih etti.
Ve şimdi bazı “pısırıklar” bu bilinçli tercihten dolayı Kabaş’ı suçlu görebiliyor. Bu zihniyetin sokakta saldırıya uğrayan kız için, “şort giymeseymiş” diyen kafadan hiçbir farkı yok.
Faşizm böyle bir şeydir; tebliğ etmese bile, herkes için çizdiği bir sınır vardır ve bu sınır çoğu zaman tüm vatandaşların kafasında belirlenmiştir.
Tutuklama kararı iktidarın “gündem değiştirme” hamlesi değildir; iktidarın bizzat kendisidir. Tıpkı sokak röportajı yapan muhabirlerin gözaltına alınması, engelleyici sosyal medya yasa tasarılarının hazırlanması, muhalif ekonomistlere yönelik soruşturmaların açılması ve gazetecilerin tutuklanmasında olduğu gibi.
“Dillerini koparacağız!” söyleminin daha da somutlaşacağı, Kabaş’ı eleştiren “muhalif üslupçuların” bile konuşamayacakları, özellikle sosyal medya üzerinden büyük bir “AK atılımın” yapılacağı bir dönem geliyor.
En üstünden en alttakine kadar tüm AKP kadrolarının Kabaş’a saldırı kampanyasına dahil olması, “sosyal medyada görünür olma” talimatının bir kampanyaya dönüştüğünü de gösteriyor.
“Gündem dışına çıkmamak” ve “endişeli AKP’li kitleyi ürkütmemek” gibi düşüncelerin; kendi hayatlarını “riske atmış” bu cesur insanlara sahip çıkmayacağını ve her zaman olduğu gibi toplumsal muhalefetin gerisinde kalacağını da göreceğiz.