Şeriatçılık, tüm Müslüman ülkelerin zehri ama özellikle de kadınların zehri… Hem de mecaz değil gerçek anlamda. Geçen sene boyunca İran’da okullara düzenlenen saldırılarda 5 binden fazla kız öğrenci zehirlendi. Saldırılar, İran kadınlarının ve gençlerinin faşist molla rejimine karşı ayaklanmasının ardından başlamış ve bunun mollaların bir intikam operasyonu olduğundan kimse kuşku duymamıştı.
Şimdi İran’dan sonra Taliban boyunduruğundaki Afganistan’da da kız öğrencileri zehirlemeye başladılar. İki gün önce Afganistan’ın kuzeyindeki Sar-e Pol (Ser-i Pûl, Türkçesi Köprübaşı) vilayetindeki iki ayrı kız ilkokulundan gelen haberler, dünyaya 80 kız öğrencinin zehirlendiğini duyurdu.
Sar-e Pol vilayetinin nüfusunun, yoğunlukla Taliban’ın bilhassa nefret ettiği Özbek ve Hazaralardan oluştuğunu, zehirlenen kızların büyük oranda Türk kızları olduğunu da belirteyim. Sadece Şeriatçı faşist değil Peştun faşisti de olan Taliban’ın bu vahşeti neden tam da burada yaptığı herhalde anlaşılmıştır. Şeriatçılık dünyanın her yerinde kadın düşmanı olduğu gibi Türk düşmanıdır da…
Aslında olaydaki garabet “kız ilkokulu” gibi bir kavramla başlıyor. Her iki okulun da adında geçen “Nasvan” yani “kadınlar” ibaresinden anlaşıldığı gibi (Nasvan Kabod ve Nasvan Fayzebad) ilkokul yaşındaki çocuklar bile Afganistan’da karma eğitim alamıyor. Ama zaten Taliban’ın Afganistan’da iktidarı ele geçirmesinin ardından kızlara önce üniversite, sonra lise ve ortaokul kapıları da kapanmıştı. Şimdi yobaz rejimin canavarlığı bunlarla tatmin olmamış ki ilkokul çağındaki kızları da zehirleme yoluna gitmişler!
Diğer taraftan bu canavarca olayı, Şeriatçı Peştun faşisti Taliban’ın daha da sertleşme eğilimiyle birlikte okumak gerek. Ülkenin resmiyetteki başkenti halen, ağırlıklı olarak Dari (Afganistan Farsçası) konuşulan Kabil olmakla beraber, Taliban, son dönemde kendi ortaya çıkış yeri olan güneydeki Peştun bölgesinin kalbi de sayılan Kandahar’ı gölge başkent olarak kullanmaya başlayarak da aslında bunun mesajlarını veriyor.
Bu durum dünya basınında da Taliban’ın sözde ılımlı Kabil kanadının yerini daha sert Kandahar kanadına bıraktığı yorumlarına yol açtı. Herhalde bu son olaylar da Batı dünyasının “ılımlı Taliban” hayallerini sukuta uğratmış olmalı. Daha doğrusu gerçekliğe gözlerini açtırmış demeliyiz. Ilımlı Taliban nasıl ki yoksa aslında ılımlı İslamcılık diye bir şey de hiçbir zaman olmadı. Şimdi dünya bu gerçeği bir kez daha acıyla idrak ediyor.
Taliban’ın 1996’da ülkenin kontrolünü ilk ele geçirdiği dönemdeki tüm “aşırı” uygulamalarını adım adım yeniden devreye soktuğunu görüyoruz. Buna erkekler için sakal bırakma zorunluluğu da dâhil. Yüzlerce vahşi uygulamanın arasında belki bu hiçbir şeydir ama bir anlamı var. Taliban’ın vakti zamanında bu sakal bırakma zorunluluğunu ilk kez uygulamaya başladığı yıllarda, Türkiye’deki İslamcılar ise sözde bir özgürlük mücadelesi içindeydiler. Sloganları arasında da “Saçıma sakalıma dokunma” gibi o dönemde epey ilgi çeken hatta dönemin bir kısım sosyalistinin, liberal solcusunun vs. de desteklediği söylemler vardı.
O dönemde Türkiye’de bir özgürlük hareketi olarak sunulan İslamcılığın, sadece kadınların saçına değil, erkeklerin sakalına da karışacak kadar totaliter bir rejim tipi olduğunun en açık örneğini bize Taliban sunuyor. Şunu da belirtelim: Taliban uç bir İslamcılık örneği değil Afganistan’ın geri sosyolojisinin şartlarında istediği oranda “muktedir” olabilmiş sıradan bir İslamcılık fraksiyonudur. Yani Erdoğan’ın Taliban hakkındaki “aramızda çok fark yok” söylemi aslında samimidir. Arada sadece imkân farkı var.
Şimdi Taliban örneği bize bir kez daha gösteriyor ki İslamcılık, sadece kadınların değil erkeklerin de en özel konular dâhil olmak üzerine tüm özgürlüklerini ortadan kaldıran bir ideolojidir, rejim tipidir. Şeriat şeraitinde erkek de özgür değil…
Tabii erkeklerin sadece hayatına karışılıp köle olmaları sağlanırken kadınlar zehirleniyor da. Arada böyle bir fark var. Sonuç olarak daha önceki bir yazımda da ifade ettiğimi tekrarlayayım: İslamcılık zehirler. Özellikle de kadınları…