Geçtiğimiz Cumartesi günü Osmanoğlu ailesinden Berna Sultan Osmanoğlu’nun düğünü vardı.
Kimler yoktu ki düğünde? Atatürk düşmanı eski Refah Partisi milletvekili Şevki Yılmaz, nikâh şahidiydi örneğin. İkinci şahit daha da ilginç; İlber Ortaylı. Atatürk düşmanı, Arap sevici Halil Konakçı da davetliler arasındaydı.
Söz konusu düğün, ilginç katılımcılarıyla gündeme gelmedi. Şevki Yılmaz’ın Atatürk’e hakaret etmesiyle gündeme geldi.
Nikâh töreninde konuşan Atatürk düşmanı Şeriatçı Şevki Yılmaz, “Osmanlı ile iftihar ediyorum. Osmanlı’yı süren soysuzları da lanetliyorum” dilerek Atatürk’e hakaret etti.
Öncelikle Atatürk’e ettiği “soysuz” lafını kendisine iade ederek başlayalım.
Elbette herkes istediği şeyle iftihar edebilir. Kimileri memleket işgale uğrarken işgalci İngiliz’le işbirliği eden Osmanlı Padişahıyla iftihar edebilir. Bizler de yedi düvelle savaşıp vatanı kurtaran Atatürk’ümüzle iftihar ediyoruz.
Herkesin iftihar ettiği, kendi karakterini ortaya koyar. Ya da karaktersizliğini…
Şevki Yılmaz gibi, “Keşke Yunan kazansaydı” diyen Yunan kılıç artıklarının kuyruk acısı hepimizin malumu. Aradan 100 yıl geçmiş, yüzlerce yıl daha geçse, bunların kuyruk acıları geçmez.
Kuyruk demişken, Şevki Yılmaz gibilerin duası kabul olsa gökten ne yağacağını burada yazsam, hayvan hakları savunucuları beni kınayabilir.
“Soysuz” kelimesinin TDK’da üç anlamı var:
Birincisi; Soyuna özgü nitelikleri kaybeden; dejenere.
İkincisi; İyi bir soydan gelmeyen (hayvan, bitki); dejenere.
Üçüncüsü; Kötü tanınmış, ahlaksız olan; kansız, cibilliyetsiz.
Atatürk’ün bu üç tarifin de tam zıddı olduğunu biliyoruz. Ama bildiğimiz bir şey daha var, bu tariflerin her üçünün de Şevki Yılmaz denen insan müsveddesine cuk oturduğu.
“Soysuz”un bir tarifi daha var. Hem de kanlı canlı bir tarifi. Nerede mi? Atatürk’ün ölümsüz eseri Nutuk’ta!
Atatürk’e göre “soysuz”, memleket işgal edilirken bırakın işgale karşı direnmeyi, saltanatını muhafaza karşılığında işgalci İngilizlerle işbirliği yapan, hilafet ordularını, Anzavurları Kuvayı Milliye’ye karşı harekete geçirerek iç savaş çıkarmaya çalışan, memleketi işgalden kurtarmaya çalışan Atatürk ve Milli Mücadele önderleri hakkında idam kararı çıkartan Vahdettin’di.
Aşağıdaki satırlar, bizzat Atatürk tarafından Nutuk’ta yazılmış ve TBMM kürsüsünde yine O’nun tarafından okunmuştur:
“Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği, alçakça tedbirler araştırmakta…”
“Devlet Başkanlığı makamını kirletmekte olan hain Vahdettin…”
“Vahdettin gibi hürriyetini ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında olduğunu düşünmek ne hazindir! Şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına konduğu Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna kadar getirmiş oluyor.”
“Aciz, adi, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının koruyuculuğuna sığınabilir; ancak, böyle bir yaratığın bütün Müslümanların Halifesi sıfatını taşıdığını ifade etmek elbette doğru değildir.”
Şevki Yılmaz’a verilecek en büyük ceza, aslında Nutuk okutmak olacaktır. Hem de yüz kez okuma cezası vereceksin. Hoş yüz bin kez de okusa anlamayacaktır ama Şevki Yılmaz gibi tiplere bundan büyük ceza olamaz.
Osmanoğlu ailesinin düğününde Şevki Yılmaz’ın Atatürk için ettiği sözler, aslında Atatürk’ün Osmanoğullarını yurtdışına göndermesinin ne kadar isabetli bir karar olduğunu da ortaya koymuştur. Atatürk, en başından beri biliyordu ki Osmanoğulları ülkede kalmaya devam ederse etraflarından Şevki Yılmaz gibi tipler eksik olmayacaktı.
Osmanoğulları açısından da düğünlerinde Şevki Yılmaz gibi tiplerin nikâh şahidi yapılması, bu tür sözler sarf etmesi, ayıpların en büyüğü olmalıydı. Demek ki, onlar da buna lâyıkmış.
Düğünde gerçekleşen bu olay üzerine Şevki Yılmaz’ın yanında bulunan İlber Ortaylı’nın tepki göstermemesi çok konuşuldu. Yaptığı ilk açıklamada “Vallahi beni ilgilendirmez Şevki Yılmaz, kim olduğunu da bilmiyorum, tanımıyorum” diyen Ortaylı, Şevki Yılmaz’a tepkiler artınca, birden Atatürk ve Cumhuriyeti savunmayı hatırladı.
Düğünde Atatürk hakkında sarf ettiği sözler, Şevki Yılmaz’ın Atatürk’e ilk hakareti değildi. Daha öncesinde de pek çok kez ağzından tükürükler saçarak Atatürk’e hakaret etmişti.
Aslında hakaret ve küfür, Şevki Yılmaz için bir yaşam biçimidir desek yanılmayız. Ağzını açtığında küfürsüz tek kelime çıkmaz. Vakti zamanında kendisinin de bir dönem içinde bulunduğu TBMM’ye bile küfür etmişti.
14 Mayıs seçimlerinden önce AKP’ye yaptığı öneri ise tam anlamıyla akıllara durgunluk verecek cinstendi: “AK Parti kasanın ağzını açması lazım. Efendim 700 ton altınımız var, Merkez Bankası’nda şu kadar dolarımız var diyorsunuz. Kime bırakacaksınız?”
Bağıra çağıra, ağzından köpükler saçarak konuşmasını görenler bu insan müsveddesini bir şey sanabilir ama kendisi korkağın tekidir aynı zamanda. 28 Şubat döneminde RP milletvekili olan Şevki, 28 Şubat sürecinde partisinden istifa ederek yurtdışına tüymüştü. O kadar da imanlı bir ‘Müslüman’dır kendisi.
2004 yılında AKP iktidarı güvencesi altında Türkiye’ye döndü. Tüm Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları gibi pervasızlığının sebebi de AKP iktidarıdır.