Feyza Altun, bir sosyal medya paylaşımı dolayısıyla dün itibarıyla gözaltında. Gözaltı isnadı: “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”.
TCK’daki bu suç tanımı, AKP döneminde muhalifleri sindirme aracı olarak kullanılageldi. Dolayısıyla Feyza Altun’un evinde arama yapılması ve gözaltına alınıp Emniyete götürülmesi, yoğun olarak kullandığı, sevenlerinin takip ettiği sosyal medyada özellikle bir tepki doğurdu.
En başından belirtelim. Savcılık, bu sabah itibarıyla Feyza Altun hakkında tutukluluk talep edecekse elbette bunun karşısındayız. Zira meselenin göbeğinde kendisini markaja alan AKP’nin sosyal medya trolleri var. Bunların başlıca görevi, muhaliflere sataşıp onları hedef göstermek ve bir biçimde yargılanmalarını sağlamak.
Fakat kamuoyundaki Feyza Altun tepkisi, yanlış bir nitelik kazanmış durumda. AKP’li trollerin hedef gösterdiği Feyza Altun’a muhaliflerin atfettiği rol, “şeriatçılığa karşı laiklik savunucusu” olmak.
Bu kanıyı en çok destekleyense, gözaltında verdiği laiklik mesajı. Genç bir kadının iki koluna girmiş polisler eşliğinde götürülürken gülümsemesi ve kendinden emin bir şekilde “Türkiye laik bir ülkedir. Türkiye şeriatla yönetilmiyor, hiçbir zaman da şeriatla yönetilmeyecek.” sözlerini sarf edişi, ikonik bir görüntü oluşturmuş.
Bununla birlikte Feyza Altun hakkında işlem başlatan Emniyetteki memurların da Adliyedeki savcıların da tamamen kötü niyetli olduğu iddia edilebilir mi? İddia edilebilir. Üstelik buna inanmaya da gayet meyilliyim. İşin burasında hiçbir sorun yok.
Sorun, Feyza Altun’un sosyal medya mesaisinde espri niyetine sarf ettiği sözler. Burada şeriatın etimolojisine, kutsal metindeki anlamına, siyasetteki karşılığına falan uzun uzun dalıp çıkmaya gerek yok.
Feyza Altun’un yazdığı “şeriata sokayım” sözü değil tutukluluk, bence gözaltı da gerektirmiyor. Bunu da geçtim.
Mesele şu ki bu çirkin sözün laiklikle yakından uzaktan bir ilgisi yok. Evet, Altun’un mağdur edilmek istendiği ve buradan muhaliflere yine gözdağı verilmek istendiği de çok açık. Ama yazdığı şey, siyasî toplumsal alanda herhangi bir mücadeleye hizmet etmiyor.
Eğri oturalım, doğru konuşalım.
Bu, sokak ağzından da beter, üstelik tamamen kadın düşmanı bir üslup. Bir yığın benzerlerini İslamcıların yazdığını her gün zaten görüyoruz.
İslamcının teki “laikliğinize sokayım” dese yer yerinden oynar mı oynamaz mı? Feyza Altun küfür ettiği zaman nasıl laiklik savunulmuş oluyor? Nasıl Atatürkçü olunabiliyor?
Dünyanın neresinde kökten dinciliğe ve gericiliğe karşı küfürle, hem de kadın düşmanı küfürlerle mücadele verilmiş? Tarihte iz bırakmış ilerici kadınlar, mücadeleyi böyle mi vermiş?
Sonra birazcık hafızayı yoklayınca bakıyorsunuz, birkaç yıldır bu hukukçu hanımefendi zaten en sunturlu küfürlerle mütemadiyen timeline’ımızda. Yani Altun’un bu bozuk üslubu, maalesef kronik.
Ama esas arıza, kitlede. İnsanlarda. Sizde, bizde, hepimizde yani…
Bir düşünün. Kitapları karıştırın. Ya da herhangi bir tarihçiye sorun. Atatürk, laikliği ve cumhuriyeti böyle mi savunmuş? Kurtuluş Savaşı’nın en netameli ânlarında, TBMM’nin en hararetli tartışmalarında kimin eline böyle ucuz, basit, pespaye bir koz vermiş? Uyanıklığı bıraktım, böyle bir üslubu olduğuna dair tek bir emare bulamazsınız. Aklının ucundan geçmemiştir küfür…
Savaş meydanında Trikopis’e küfür ettiği iddiasının bile bir kaynağı yok. Zaten uydurulan o cümlenin de Rumcayla alakası yok.
Ama Geert Wilders’e sorsanız, “Feyza Altun bir kahraman”. Peki, Feyza Altun’un (veya gözaltında X hesabını emanet ettiği kişinin) hevesle retweetlediği Geert Wilders kim? Hollanda’nın meşhur Türk ve Müslüman düşmanı.
Laiklik bu mu? Türk ve Müslüman düşmanlığı mı?
Wilders, İslam terördür diyor. İslamcılar da terör İslam’dır diyor. Gül gibi geçiniyorlar.
Peki, Feyza Altun, ne yapıyor?
Basıyor argoyu küfürü. Topluyor takipçiyi. Adı da laiklik mücadelesi oluyor! İslamcılara göre laiklik zaten budur, edepsizliktir.
Yıllar yılı zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi tartışma konusudur. Oysa asıl sorunlu olduğumuz alan, Dil Kültürü ve Âdap Bilgisi.
Özetle, Feyza Altun tabi ki serbest bırakılsın. Ama yaptığının laiklik mücadelesiyle bir ilgisi olmadığı da bilinsin.