Vahdettin’den Şeyh Sait’e tarihimizin bütün hainlerini aklama çabası
“Şeyh Sait hain mi, değil mi?” tartışmamız eksikti, ona da kavuştuk.
Malum, Atatürk düşmanı sözde tarihçiler, yıllardır, tarihimizin bütün hainlerini “aklama” peşinde. Vahdettin’le başladılar, Seyit Rıza ile devam ettiler. İskilipli Atıf’ı bile savundular.
Şimdi de sıra Şeyh Sait’e geldi. Şeyh Sait, bütün Atatürk düşmanı tarihçi zevat için, adeta bir kutsal hedef… Onu da bir “akladılar” mı… Onun da itibarını bir iade edebildiler mi… Böylece tarihimizin tüm hainlerini “kahraman” ilan etmiş olacaklar, sonra da ikinci aşamaya geçecekler: Tarihimizin bütün kahramanlarını “hain” ilan etmek…
Tabii asıl hedeflerinin hangi kahramanımızı “hain” ilan etmek olduğunu biliyoruz: Atatürk… Böylece yüzyıllık intikamlarını almış olacaklar…
Şeyh Sait hain değilse ne?
Şeyh Sait’in hainliğinin tartışılır hale gelmesi, tarihsel olgu ve gerçeklerin siyasal amaçlar için ne derecede çarpıtılabildiğinin bir göstergesi.
Düşünün…
Şeyh Sait bir isyan başlatmış. Bu isyanda:
– Önce bulundukları bucak, sonra ilçe, en sonunda da şehrin yönetimi ele geçirilmiş. Vali rehin alınmış, bankalar yağmalanmış, hapishaneler boşaltılıp mahkumlar silahlandırılmış.
– Üç koldan ilerlenmiş: Bir kolla Muş’a, diğeriyle Elazığ’a, üçüncüyle de Diyarbakır’a…
– Elazığ birkaç gün kontrol altına alınıp yağmalanmış, Diyarbakır ise kuşatılmış.
– Türk Ordusu’nun ayaklanmayı bastırmak için bölgeye ulaştığı öğrenilince kuşatma sona erdirilmiş, isyancılar dağılırken elebaşları kısa sürede yakalanmış.
– 13 Şubat 1925’te başlayan isyan, ancak 27 Nisan’da Şeyh Sait’in yakalanmasıyla tam anlamıyla bastırılabilmiş. Yani iki buçuk ay sürmüş.
– Silaha sarılan isyancı sayısı 15 bini bulmuş. İsyan bastırılırken 16’sı subay yüzlerce şehit vermişiz. İsyan sırasında sadece askerlerimiz değil, aralarında öğretmenlerin de bulunduğu devlet görevlileri de şehit edilmiş.
Görüldüğü üzere, Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı, en kalabalık ve devleti en çok uğraştıran isyanıydı Şeyh Sait İsyanı. 1927 nüfus sayımına göre Türkiye nüfusu 13,5 milyondu; günümüz nüfusuyla düşünürsek 100 bin kişi silahlanıp ayaklanmış! İşte bu boyutta bir isyandı…
Şimdi, vicdanınızı dinleyerek söyleyin: Bu kadar çok zarar veren, bu kadar yaygın ve büyük bir ayaklanmayı çıkartmak hainlik değil de nedir?
İhanet 1: Devlet karşıtlığı
Şeyh Sait’in hainliğinin ilk maddesi devlet karşıtlığıdır…
Şeyh Sait’in “devlet karşıtlığı” basit bir mesele değildir. Bugün o Kürtçü ve gerici koro Şeyh Sait’i “Cumhuriyet’in laiklik uygulamalarına karşı çıkmış mazlum bir din adamı” olarak göstermeye çalışıyor. Halbuki, bu çapta bir silahlı ayaklanmaya önderlik etmiş Şeyh Sait gibi birisini sıradan bir mazlum olarak görmek büyük bir çarpıtma ve hatadır.
Devletin valisini rehin almış, hükümet konağını işgal edip yağmalamış, ele geçirdiği merkezlerde Ziraat Bankası kasalarını boşaltmış, hapishanelerde gardiyanları öldürüp mahkumları serbest bırakmış, yüzlerce askerimizi şehit etmiş bir isyandan bahsediyoruz.
Bu mudur “mazlumluk” ya da “laiklikten rahatsız din adamlığı”…
İhanet 2: Cumhuriyet ve laiklik karşıtlığı
Mahkemede “Neden isyan ettin?” sorusuna şu yanıtı vermişti Şeyh Sait: “Şeriat hükümleri uygulanmazsa kıyam vaciptir.”
Nitekim, isyan sırasında verdiği vaazlardan birinde de şöyle söylemiştir:
“Medreseler kapandı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı. Din okulları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye cüret ediyorlar. Hilafetsiz Müslümanlık olmaz. Hilafeti kaldıran Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal dinsizdir.”
Şeyh Sait, yayınladığı bildirilerde ve Kürt aşiretlerine gönderdiği mektuplarda kendisinden “Emir-ül-Mücahidin” olarak bahsetmektedir. “Emir”, Müslüman ülkelerin liderlerinin ya da komutanlarının kullandığı bir sıfattır. Mücahit ise “Allah için cihat eden asker” anlamındadır.
İsyancılar kendi aralarında haberleşmek için yazdıkları mektuplarda ve talimatnamelerde Türk askerlerinden “asker-i Rum” (Rum askeri) olarak bahsetmiş, Şeyh Sait de “cihadımıza karşı çıkan her kim ise katli vaciptir, canları ve malları mücahitler için helaldir” diye sözde bir fetva da vermiştir.
Türk askerini “Rum” olarak görüp aklı sıra aşağılayan Şeyh Sait, mahkemede kendisine yöneltilen “Öyleyse Yunan askerine karşı niye cihat ilan etmedin? Kurtuluş Savaşı’na niye katılmadın?” sorusuna yanıt verememiştir…
Şeyh Sait’in bu gerici ihaneti aslında herkesin kabul ettiği bir meseledir. Sadece bir kesim bunu “ihanet” olarak değil “kahramanlık” olarak görür!
İhanet 3: Bölücülük ve “Kürdistan” hayali
Şeyh Sait İsyanı, “bağımsız ve Şeriatla yönetilen bir Kürdistan” hedefiyle başlamıştı. Şeyh Sait imzalı onlarca mektup, pek çok yazılı belge ve tanıklık mahkeme safhasında ortaya konulduğu için bunun tartışılmaz bir gerçek olarak görülmesi gerekir. Şeyh Sait, “belki idamdan kurtulurum” düşüncesiyle Kürtçülük iddialarını kesinlikle reddetmiş, hatta imzalı mektuplarını da “imza benimdir ama yazı benim değildir” gibi komik gerekçelerle kabullenmemiştir. Bu durum bazen isyanın Kürtçü kimliği konusunda kafa karışıklığı yaratmaktadır. Ancak Şeyh Sait’in bu “savunma stratejisi” mahkemede tutmamış ve idamdan kurtulamamıştır. Nitekim, isyan elebaşlarından kimileri idam sehpasında “Yaşasın bağımsız Kürdistan” diye bağırmaktan geri durmamıştır.
Şeyh Sait’in bu “bölücü” ihanetinin en büyük kanıtı da günümüz bölücülerinin onu bayraklaştırması değil midir?
İhanet 4: Aşarın kaldırılmasını hazmedemeyen ağalar
Şeyh Sait İsyanı’nı Hilafet’in 3 Mart 1924’te kaldırılmasına bağlayanlar, nedense aşarın (köylülerden alınan %10’luk vergi) kaldırılmasıyla alakasını kurmaktan imtina ederler. Aşarın kaldırılması kararı, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi’nde alınmış, tam iki sene sonra, 17 Şubat 1925’te yürürlüğe girmiştir. Aşar, Cumhuriyet öncesi sadece Osmanlı devletinin değil, bu vergiyi devlet adına toplayan ağaların da en önemli gelir kaynağıydı. Bu nedenle aşarın kaldırılması en çok “ağa”lardan tepki görmüştür.
Anlayacağınız, Şeyh Sait İsyanı’nda, Kürt aşiret reisleri ve ağalarının çağrısıyla Cumhuriyet’e karşı ayaklanan marabalar, aslında kendilerine faydası olan bir yeni ekonomik düzene karşı çıkıyordu… İşte, “sol” adına Şeyh Sait İsyanı’nı olumlu görenlerin gafleti… Feodalizmi hem toplumsal hem de ekonomik anlamda tasfiye eden Cumhuriyet’e direnen “geri”yi savunmak nasıl “ilericilik” olabilir…
DEM Partililerin Şeyh Sait’i savunması bu açıdan daha tutarlıdır. Malum, onların lider kadrosu ya aşiret reisidir ya da ağa…
İhanet 5: İngiliz işbirlikçiliği
Şeyh Sait İsyanı’nın Musul meselesiyle bağını görmek için tarih uzmanı olmaya gerek yok. Malum, Lozan görüşmelerinde, Musul meselesi üzerinde anlaşmaya varılamadığı için bölgenin geleceğine Milletler Cemiyeti’nin karar vermesinde uzlaşılmıştı. Milletler Cemiyeti Hakem Heyeti’nin Musul’da çalışmalarına başladığı tarih Ocak 1925’tir. Şeyh Sait İsyanı’nın Şubat 1925’te başlaması bu anlamda basit bir tesadüf değildir. Şeyh Sait’ten iki ay önce, Nasturilerin Hakkari’de yine İngiliz desteğiyle ayaklanması da bir tesadüf değildir. Nitekim İngilizler bu isyanları Hakem Heyeti’ni etkilemek için kullanmaktan çekinmeyecek ve şöyle diyecektir: “Türkler daha kendi topraklarında yaşayan Kürtlerle başa çıkamıyor, Musul’daki Kürtleri nasıl yönetecek?”
Şeyh Sait İsyanı’na İngiliz desteğine yönelik pek çok bilgi ve belge mahkeme sürecinde ortaya konmuştur. İsyancıların dağıttığı bildirilerin İstanbul’da bile ulaşılamayacak bir kalitede basılmış olması, kullanılan silahların İngiliz menşeli olması, isyancıların kendi aralarındaki yazışmalarda “Diyarbakır düştükten sonra Cizre’deki İngilizlerle birleşileceği”nden bahsetmesi bunlardan birkaçıdır.
Gerici ve bölücü koro ise bu gerçeği yok saymak ister. Tek dayanakları ise Şeyh Sait’in ve İngilizlerin bu tür bir ilişkiyi asla kabul etmemesidir.
Elbette kabul etmeyeceklerdi!
1916’da İngiliz desteğiyle ayaklanan Araplar da bu tür bir ilişkiyi kabul etmiyordu. Hatta Araplar, Dünya Savaşı’nın başlarında Osmanlı Ordusu’na asker bile göndermişlerdi. Halbuki İngilizlerle 1912’ye kadar uzanan bir ilişkileri vardı. Dünya Savaşı’nı Alman-Osmanlı ittifakı kazansa, İngiliz-Arap anlaşmasını belki de hiç öğrenemeyecektik. Kim bilir, belki de Almanlarla da bir anlaşmaları vardı, bu sefer o anlaşmaya dayanarak isyan edeceklerdi… Ancak kesin olan şu: Arap ayaklanması İngiliz teşvikiyle başladı ve İngiliz desteğiyle başarılı oldu ve bugün bu ayaklanmanın asıl provokatörleri olan İngiliz ajanları Lawrence ve Gertrude Bell’i birer “kahraman” gibi Holywood filmlerinde izliyoruz. Şeyh Sait İsyanı başarılı olsa, yüzüncü yılına yaklaştığımız şu günlerde kim bilir kaç filmi ve Netflix dizisi çekilirdi…
Hainleri hain olarak görmeyenler ancak kendileri de hain olanlardır
Gerçekler ortada…
Şeyh Sait İsyanı’nı bir ihanet olarak görmemek için o devletin düşmanı olmak gerekir. “Bunlar ihanet değil, zaten yapılması gerekendi” diye düşünüyorsanız zaten Şeyh Sait sizin için bir hain değil “kahraman”dır. Ancak bu, yapılanların bir hainlik olduğunu değiştirmiyor. Hainliği kahramanlık olarak görenlerin çoğalması, hatta sesinin daha çok çıkması, o hainliği ortadan kaldırmaz, sadece hainlerin sayısının arttığını gösterir.
Bugün Şeyh Sait’i destekleyenlere, ona hain denemeyeceğini söyleyenlere bir bakın. Cümle Şeriatçıyı ve Kürtçüyü o koronun içinde omuz omuza göreceksiniz. Tarihsel Türk ve Cumhuriyet düşmanı ittifak tekrar hortlamıştır. Zaten, hainleri hain olarak görmeyenler ancak kendileri de hain olanlardır.
Ya Şeyh Sait’e hain diyemeyenler…
Şeyh Sait’i hain olarak görmemek elbette kötüdür. Ama daha da kötüsü, onun hain olduğunu bile bile, bu gerçeği siyasi nedenlerle söyleyememektir. İşte CHP’nin düştüğü durum budur.
Zaten bütün Şeyh Sait tartışmasının bu kadar büyümesinin nedeni de bu değil mi?
CHP’nin içindeki Kürtçü tayfayı zaten biliyoruz, yıllardır da okurlarımızı bu konuda uyarıyoruz. Bizim çağrımız, samimi, Atatürkçü olanlara… Yaklaşan yerel seçimlerde DEM Parti’nin desteğini almak için Şeyh Sait güzellemesi yapmak ihanetlerin en büyüğüdür… Üç beş oy için Cumhuriyet ideallerinden ve Atatürk’ten vazgeçilemez…
Zaten, siz Şeyh Sait’i överek oy toplayacağınızı sanırsınız, bir de bakmışsınız ki, bu Cumhuriyet karşıtı tutum nedeniyle alacağınız oyu da kaybetmişsiniz…
Bizden uyarması…