İyi Parti İstanbul Milletvekili Salim Ensarioğlu’nun Şeyh Sait’e sahip çıkmak için sosyal medya hesabında paylaştığı mesajla birlikte hayatımıza yeni bir kavram girdi: Hafıza barışı. Atatürk’le ve Cumhuriyetle derdi olanların sarılacağı bu yeni kavram üzerinden yeni bir tartışma başlatılıyor.
Hafıza barışı kavramı, anladığım kadarıyla, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “helalleşme”nin biraz daha ötesinde bir durumu ifade ediyor. Zaten Kılıçdaroğlu’nun kulağına “helalleşmeyi” de Ahmet Davutoğlu üflemişti. Şimdi yine Davutoğlu’nun gazetesi Karar aracılığıyla “helalleşme”nin de ötesine geçilmesi öneriliyor.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı tayfanın başında gelen Karar gazetesi çevresi, anında bu yeni kavrama sarılıp tartışmayı başlattı.
Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, bugün “Türkiye’de ‘hafıza barışı’ yapılabilir mi?” başlıklı bir yazı yazdı. Taşgetiren’in yazısının çıkış noktası, Salim Ensarioğlu’nun ortaya attığı ‘hafıza barışı’ kavramı.
Burada hemen Ensarioğlu’nun mesajına değinelim. Ensarioğlu, sadece Şehy Sait’e sahip çıkmıyor. Said-i Kürdi ve Seyit Rıza’yı da “değer” olarak görüyor ve tam bir Kürt-İslamcı olarak bunların mezar yerlerinin açıklanmasının hafıza barışına hizmet edeceğini de söylüyor.
Ensarioğlu’nun adını zikrettiği kişiler, 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin en azılı düşmanlarıdır. Bunları “değer” olarak görmek, bunlarla ve bugün bunların peşinden gidip sahip çıkanlarla hafıza barışı nasıl yapılacak peki?
Bunları “değer” olarak görerek mi?
Cumhuriyet’e isyan eden, askerlerimizi şehit eden, sivil vatandaşları katleden, laik Türkiye’ye Şeriat getirmek isteyenleri affederek mi?
Ensarioğlu’nun “değer”lerine birini daha eklemiş Ahmet Taşgetiren: İskilipli Atıf. İskilipli Atıf’ın şapkaya itiraz ettiği için idam edildiğini öne süren Taşgetiren, Şeyh Sait ve Seyit Rıza ile birlikte İskilipli Atıf ve taraftarlarıyla, yani bölücüler yanında gericilerle de hafıza barışı yapmamızı istiyor.
İyi de bu sayılanların hepsi Cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı hainler. Silahlı isyan çıkaranı da var aralarında, din adamı kisvesi atında İngilizlerle işbirliği yapan vatan hainleri de. Bunlarla ve günümüzde bunların uzantıları ile mi hafıza barışı yapacağız?
Oldu olacak Apo ve PKK ile de barışalım? Bebek katili Apo’yu çıkaralım hapisten, gitsin örgütünün başına geçsin, Türk kanı akıtmaya devam etsin!
Çok mu abarttım? Abartan ben değilim. 100 yıl öncesinin Apoları olan Şeyh Saitlerle, Seyit Rızalarla barışmamızı önerenler.
Hem niye biz barışıyoruz? Bunlar Cumhuriyete isyan etmişler, vatana ihanet etmişler, İngilizlere uşaklık yapmışlar, askerimizi, vatandaşımızı şehit etmişler. Yaptıkları karşısında da mahkemeye çıkarılmışlar, idam edilmişler.
Bu ülkenin Atatürkçü, Cumhuriyetçi bir vatandaşı olarak ben bunlarla ne hafıza barışı ne de başka bir barış yapmak istemiyorum. Çok barış meraklısıysalar bir kere de onlar Cumhuriyet’le, Atatürk’le barışsınlar. Niye hep barış yapmak zorunda olan biz oluyoruz?
Bir tane Siyasal İslamcı da çıksın desin ki, “Biz Atatürk’e çok haksızlık ettik, çok iftiralar attık, çok düşmanlık ettik. Artık Atatürk’le ve Cumhuriyetle barışmamız gerekiyor.”
Ama demezler! Çünkü bunların fıtratında Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşmanlık, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarıyla barışmak vardır.
Ahmet Taşgetiren, yazısını “’Acıya saygılı olmak’ mı, İstiklal Mahkemeleri’nin öfkesini sürdürmek mi? ‘Hafıza barışı’ sağlamak mı yoksa, hafızalarımızı ‘sürekli hesaplaşma’ gerilimi içinde tutmak mı?” diye bağlıyor.
Acıya saygılı olmaktan kasıt, Özgür Özel’in dediği gibi isyan bastırılırken Şeyh Sait ve isyancıların acılarıysa kalsın, biz almayalım. Bir kere de onlar şehit edilen askerlerin acılarına saygılı olsunlar da görelim samimiyetlerini.
Hafıza barışı mı sürekli hesaplaşma mı sorusuna gelince; 100 yıl önceki defterleri açıp Cumhuriyetle, hatta Atatürk’le hesaplaşmaya kalkan sizsiniz. Üstüne bir de yüzsüzlük edip sanki Atatürkçüler hesaplaşıyormuş gibi bizi barışa davet ediyorsunuz.
Bu hesaplaşma, 100 yıllık bir hesaplaşmadır. Atatürk 100 yıl önce bu hesabı kapatmıştı. Şimdi diyorsunuz ki, biz yeterince palazlandık, tekrar hesaplaşalım. Hodri meydan! Ama hesabınız görüldükten sonra 100 yıldır yaptığınız gibi ağlamak yok!