İsmi Muhammet Emin Ay… İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden birinci olarak mezun olmuş. Anlattığına göre törende kendisiyle birlikte birinci olan diğer 3 öğrenciyle birlikte dekanlığa çağrılmışlar ve konuşma metinleri hakkında bilgi istenmiş. Toplantıda bulunan dekan yardımcısı, Ay’ın konuşma metninde geçen Necip Fazıl dizelerinden rahatsız olmuş, 28 Şubat’la ilgili kısımlarla ilgili de “Siyasetle mi uğraşacaksın?” diyerek baskı kurmaya çalışmış.
Tören günü geldiğinde polisler okulun bahçesinde, “28 Şubat’la ilgili bir konuşma yapılacağını” kendi aralarında konuşuyorlarmış. Olay kulaktan kulağa yayılmış ve en sonunda birileri tarafından da işitilmiş. İlginç olan nokta konuşma metninin sadece dekanlık tarafından bilinmesiymiş. Bu durumda kolluğa ihbarda bulunan sadece onlar olabilirmiş. Ancak yine de programda bir değişiklik olduğu söylenmemiş. Sonrasında ise protokol konuşmalarının uzadığı gerekçe gösterilerek fakültenin dört birincisi de konuşma yapamadan tören sonlandırılmış.
Rivayet geçmiş zamanla anlattığımız ifadeler Emin Ay’ın kendisine ait.
Yine muhteşem bir 28 Şubat mağduriyeti hikayesi!
Aradan 26 sene geçmesine; 28 Şubat kararların altına imza atan komutanların tutsak edilmesine, bazılarının hapishanelerde ölmesine rağmen İslamcılar sahte bir mağduriyet yaratmaktan bıkmıyorlar.
Bu durum İslamcıların sadece “mağdur olma ihtiyacı”yla açıklanamaz; iktidarın sürekli hissettiği kaybetme korkusunu da gösterir.
Oysa 21 yıllık AKP iktidarı en büyük düşmanı olarak gördüğü Türk Ordusunu tamamen tasfiye etti. Genelkurmay Başkanının kim olduğunu bilen kalmadı, sokaklarda subay üniformasıyla gezmek yasaklandı.
Türk Devletinin yok edilmesiyle tamamlanan bu dönüşüm AKP eliyle gerçekleşti. Her şeye rağmen İslamcıların bitmek bilmeyen ağlamaları durmadı; yaşanan her olayda görünmeyen bir 28 Şubat ekibinin parmağı olduğuna, Kemalist vesayetin devam ettiğine kendilerini inandırdılar.
Cumhurbaşkanından yeni mezun olmuş bir hukuk öğrencisine kadar tüm AKP’lileri yönlendiren şey böyle bir düşünce dünyası.
Ay’ın “28 Şubat zulmü” temalı hikayesi, büyük bir “mağduriyet” kaynağı olduğu için iktidar medyası tarafından kısa süre içinde yayıldı. Ay’la röportajlar yapıldı, iktidar basını konuyla ilgili çok sayıda haber yaptı.
Adalet Bakanı Ay’ı bizzat arayarak “üniversite yönetiminin hatalı olduğunu, soruşturma açılacağını” iletti, rektör de öğrenciyi makamında ağırladı.
Peki konuşma yapamayan diğer üç öğrenciye ne oldu? Onlar hakkında hiçbir bilginin olmaması, bütün “mağdurların” eşit olduğunu ama bazılarının daha eşit olduğunu gösteriyor.
Söz konusu, bir İslamcının “hak kaybı” olduğunda toplumdaki çoğunluğun hiçbir önemi kalmadığını gösteren önemli bir örnektir yaşananlar.
İslamcıların tüm çarpıtmalarına rağmen 28 Şubat sonrasındaki Türkiye, bugüne göre çok daha demokratik bir ülkeydi!
Bugün Türkiye’yi yöneten zihniyet “faşist 28 Şubat döneminde” üniversite kapılarında eylem yapabiliyor hatta Gölcük depremini işaret eden “7,4 yetmedi mi?” pankartları bile açabiliyordu!
O pankartı açan ve alkışlayan edepsizler bugün ne yapıyorlar acaba?
“Askeri ve bürokratik oligarşi”ye karşı demokrasiyi getirdiğini söyleyen iktidar yüz binlerce insanın “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yargılandığı bir ülke yarattı.
Ordu düşmanlığı üzerinden siyaset yapan herkesin içinde aslında bir zalim yatıyor.
“Törende konuşturulmadığı” için şikayetçi olan hukuk öğrencisinin, Erzurum’da İmamoğlu’nun mitinginden sonra attığı, “Bir taş at, bir taş daha at!” tweeti bunun bir göstergesi.
AKP iktidarı, Türk bayrağıyla mitinge giden vatandaşın kafasına taş atılmasını öven hukukçular yetiştirdi.
Maşallah! Bu kadarını 28 Şubat bile yapmamıştı…