Geçtiğimiz gün Tayyip Erdoğan, 2025’i aile yılı ilan edeceklerini açıklayınca sol, özellikle de sosyalist sol bu konuda epey bir tepki verdi ve gerçekte tam da AKP’nin yapmalarını istediği çizgide aile kurumuna karşı saldırıya geçti. Konuyu döndürüp dolaştırıp bir şekilde LGBT haklarına getirdiler ki bu konunun aile ile hiçbir ilgisinin olmadığı açık. Kaldı ki Erdoğan’ın bilerek konuyu buraya getirdiğini ve çok bilimsel sosyalist olan bu arkadaşları istediği zemine çekmesini de umursamadılar. Bunun yanında kadın haklarını savunduklarını iddia ederken de kadını köleleştirenin “Kutsal Aile” olduğu söylemiyle her şeyi birbirine karıştırdılar. AKP’ye de tam da istediği şeyi vermiş oldular.
Konuya neresinden başlasak elimizde kalıyor. Ortada solun tam cehaleti ve Türk toplumuna karşı tam umursamazlığı var. Hadi daha açık yazalım; bu katıksız bir “sol” zibidilik vakası… Neyse en iyisi en baştan başlayalım…
Aile kavramına saldırırken düzenli olarak “Kutsal Aile” sözünü kullanmalarının nedeni, Marx ve Engels’in 1844’te yazdıkları “Kutsal Aile ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi” başlıklı bir kitaplarının olması. Ancak maalesef kitabın aile tartışmasıyla bir ilgisi yok! Marx ile Engels, kitapta polemik yaptıkları eski Sol Hegelci arkadaşları Bauer kardeşlerle dalga geçmek için bu ismi seçmişler. Marksizm’in aile kavramına karşı tezlerinin işlendiği ve dayanak olarak kullanabilecekleri asıl metin ise Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı 1884 tarihli kitabı. Öncelikle bu düzeltmeyi yapalım, bizim Marksistlere bir yardımımız olsun!
İşin en temelinde çok daha kritik bir hata var. Bu da sosyalistlerimizin insan türünün geçmişini tahayyül ederken tamamen yanlış ve sosyalizmle, toplumculukla vs hiç de ilgisi olmayan tuhaf bir “bireyselcilikle” fikren sakatlanmış olmalarından kaynaklanıyor. Aileye sözde kadın adına ama özde birey adına karşı çıkıyorlar. Sanıyorlar ki insanlar aile denilen özgürlük düşmanı kurum (!) ortaya çıkmadan önce bireyler olarak yaşıyorlardı, sonra aile icat olundu ve bu “özgür bireyleri köleleştirdi.” Ne kadar özgürlükçü, ne kadar feminist ve ilerici bir teori değil mi? Ama sorun şu ki gerçeklikle teması yok…
İnsan hiçbir zaman bireyler olarak yaşamadı. Aile yani bugünkü çekirdek aile yokken aşiretler, kabileler halinde yaşanırdı. Bu da açıkça kapitalizm öncesi feodalizm dönemin, modernizm öncesi Orta Çağların ve ulus öncesi dönemin özelliğiydi. Aile, tam olarak modern çağın eseridir ve ulusların, dolayısıyla da cumhuriyetlerin temelidir. Yani ortada hiçbir zaman var olmamış “bireylerin” özgürlüğünü ortadan kaldırmış bir aile değil, aşiret-kabile-tarikat düzenini bitiren ve gerçekten de insanı ve özellikle de kadını özgürleştiren ve tam anlamıyla modern çağın nimeti olan aile vardır.
Yanılgının daha da büyüğü ise 2025’i aile yılı ilan eden AKP’nin ve liderinin gerçekten aileyi savunduğunu sanmaktır. Oysaki AKP’nin istediği ve kurmaya çalıştığı düzen, aile birimlerinden değil kabile-aşiret-tarikat birimlerinden oluşuyor. Aynen ulusa, çağdaşlığa ve cumhuriyete düşman oldukları gibi aslında çağdaş ve özgür Türk toplumunun temel birimi olan aileye de düşmanlar. Onu yok etmek, insanımızı ailesinin ferdi değil bir kabilenin kulu ya da tarikatın müridi yapmak temel projeleri! Ama sosyalistlerimiz sırf muhaliflikte şampiyon olmak ve biraz da kendi teorilerine uygun bir şeyler yapmanın tatminini yaşamak adına hem AKP’ye aileyi savunma payesi veriyorlar, hem de temel meseleyi görmezden geliyorlar.
Gerçek bir sol, elbette Orta Çağ’a karşı çıkacak, modernitenin yanında duracak ve çağdaş toplumun temeli olan aileyi ve tabii ki bunun doğal sonucu olarak ulusu savunacaktır. Bu da tarikatlara, cemaatlere, yobazlığa, Şeriatçılığa karşı çıkmayı gerektirir.
İş tarikatlara ve yobazlığa karşı çıkmaya gelince bizim sosyalistler yine yanlış zeminde yani din düşmanlığı adına olsa da bir konum alabilirler. Fakat çağdaşlığın tek düşmanı bu değildir ki! Orta Çağ ittifakının diğer ucunda kabile-aşiret düzeni vardır ve Türkiye’de çağdışı aşiret birimleri temelinde örgütlenen tek topluluk da Kürt aşiretleridir. Gerçekte kadınların ve çocukların en çok şiddete, istismara uğradığı yapılar da tarikatlarla beraber bunlardır. Ama ben bugüne kadar Kürt aşiret düzenine hiç olmazsa bu açıdan karşı çıkan bir sosyalist grup da görmedim! Çünkü söz konusu olan Kürtlerse sosyalistlerimiz için görmezden gelmek kuraldır.
Türk ailesi, aklı başında solcular olarak şiddetle savunmamız gereken milli, çağdaş, laik birimdir. Kadınlarımızın ve çocuklarımızın da güvenliği, hakları, özgürlüğü ancak aile temelinde mümkündür. Ailenin yıkıldığı yerde ise çok radikal, çok sosyalist olduğunu sanmanın sarhoşluğu ile atıp tutanların sandığı gibi birey atomlarından oluşmuş bir dünya değil bir tarikatlar ve aşiretler cehennemi, bir Orta Çağ kabusu var.
Aile sonuna kadar savunulmalı. Hem de doğrudan doğruya AKP’ye, açılım ortağı PKK’ya, tarikat ve aşiret düzenine karşı savunulmalı.
Ya Türk ailesi, ya tarikat-aşiret köleliği!
Peki bizim Türkiyeli, LGBT propagandisti, Kürt feodal ağalarını devrimci ilan eden, Türk olan her şeye karşı çıkan “sosyalistlerimiz” Birgün aklını başına devşirir mi dersiniz? Hiç sanmıyorum…