Dün Hürriyet’te yayınlanan bir habere göre Emniyet Genel Müdürlüğü, Suriyeli sığınmacı gibi davranarak provokasyon amacıyla açılan “operasyon hesaplarını” incelemeye aldı ve “bu hesapların FETÖ’cüler tarafından kullanıldığını” tespit etti.
Bu haberi geçtiğimiz günlerde ATV’de yayınlanan “Yalnız Kurt” adlı dizide mültecilerle ilgili sahneyle beraber düşündüğümüzde “arka planda” farklı amaçların olduğu anlaşılıyor. Yalnız Kurt’ta PKK’lılar hücre evlerine giderek büyük bir sandık açıyor. Sandığın içinden Türk bayraklarını alan teröristler, mültecilerin yaşadıkları bir mahalleye giderek burada mültecilere yönelik bir yürüyüş organize ediyor, sloganlar atarak kahveleri taşlıyor.
Dizinin Suriyelilere yönelik olası tepkileri engellemek ve “sağduyulu olma” çağrısında bulunmak için çekilmiş bir dizi olduğu düşünülebilir. Ama çıkarılabilecek sonuç, “PKK’lıların aslında çok da kötü olmadığı” ve “Türk bayrağıyla mültecilere bile tepki gösterebildikleri”. Dizinin gizli PKK propagandası yaptığını iddia edenler bile olabilir.
Ancak mesele kötü bir dizi senaryosuyla sınırlı değil. Gazete haberi ve dizi senaryosu birleştirilince ortaya çıkan durum şu: Kim olduğunu bilmediğimiz bir “üst akıl”, Suriyelilere yönelik olası tepkileri engelleyebilmek adına tepki gösterenlerin arkasında FETÖ ve PKK olduğu propagandasına başlamış durumda.
Elbette sosyal medya gibi uçsuz bucaksız bir mecrada Suriyelilere yönelik tepkiyi körüklemek isteyen bu tür hesaplar olabilir. Örneğin Ümit Özdağ geçtiğimiz günlerde bizzat böyle bir hesabı deşifre ederek, provokasyon uyarısında bulundu.
Ancak Türkiye’de mültecilere yönelik artan tepkinin arkasında “bir güç” aramak iyi niyetli bir davranış değil. Ülkenin her vatandaşı durduğu siyasi noktadan bağımsız olarak bu bitmeyen göçten rahatsız ve bunu da dile getiriyor. Böylesine bir tepkinin ortaya çıkması için bilinmeyen hesapların sanal ortamda provokatif paylaşımlar yapmasına da gerek yok.
Tepkilerin arkasında terör örgütlerinin olduğunu söyleyen güçler, toplumun mültecilere tepki vermemesini ve tamamıyla suskun kalarak durumu kabullenmesini istiyor. Bu tarz bir davranışın sonucu mülteci akınının artarak devam etmesinden başka bir şey olmayacak.
Türkiye, vatandaşın tüm tepkisine rağmen, sınırlarını korumakta güçlük çeken ve kaçak olarak girenleri de dışarı çıkarmayan bir ülke durumunda. Erdoğan’ın ısrarla söylediği “Onlar bizim misafirimiz” söylemi ülkenin tamamını endişelendiriyor ve kaygı duymak da son derece doğal. Asıl tuhaf olan şey, verilen tepkinin arkasında terör örgütlerinin olduğunu düşünmek.
Birileri eğer, vatandaşın “cezayı kendisinin kestiği” bir ortam yaratmak istiyorsa, mültecilere yönelik şiddet videolarının yayılmasına göz yumuyorsa asıl provokasyon budur. Demokratik tepkinin farklı mecralara sapmasını isteyen ve bunun önünü açan “yetkili” bazı güçler de olabilir.
Yapılabilecek en sağduyulu şey; asıl tehlikeli olanın mültecilerin varlığını kabullenmek ve bu duruma demokratik biçimde tepki göstermek olacak. Provokasyonu engellemenin tek bir yolu var: Mültecilerin geri gönderileceğini açıklamak. Aksi durum Türkiye açısından çok daha “provokatif” olacak.