Önceki gün İngiliz Financial Times gazetesinin yaptığı bir haberle, Türkiye’nin Ukrayna’da garantör devlet olması konusu bir kez daha gündeme geldi. FT’nin haberine göre Rusya ve Ukrayna arasında geçen müzakerelerde, 15 maddelik bir anlaşma planı masada ve bu planın maddeleri arasında Türkiye’nin de garantör devlet olduğu bir model var.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin danışmanı ve müzakere heyeti üyesi Mihail Podolyak da “garantör devletlerin olduğu bir modelin masada” olduğunu belirtiyor. Bu modele göre Ukrayna, NATO üyesi olmaktan vazgeçecek. Yabancı güçlere dayanan silahlanmayı durduracak ve ülkede yabancı askerî üs bulunmasına izin vermeyecek. (Ukrayna tarafı, yabancı üs konusunun zaten hâlihazırdaki Ukrayna yasalarına göre mümkün olmadığını belirtiyor.) Ayrıca Ukrayna silahlı kuvvetlerinin de bu anlaşmaya göre sınırlandırılması söz konusu olacak ama bu sınırlandırmanın boyutunun ne olacağı bilinmiyor.
Bir diğer bilinmeyen de Ukrayna’nın bu şartları ya da bu şartların bazılarını kabul edip etmeyeceği. Fakat Ukrayna’nın; ABD, İngiltere ve Türkiye’nin (şimdilik adı geçen ülkeler bunlar) garantörlüğü konusunda bir eğilimi olduğu görülüyor.
Türkiye’nin Ukrayna için garantör devlet olarak adının ilk geçişi bu değil. Daha önce de Zelenskiy’nin partisi olan iktidardaki Halkın Hizmetkârı Partisi’nin (Sluha Narodu) yayımladığı bildiride de garantörlük için ABD ile birlikte Türkiye’nin de adı geçmişti. Yine Antalya Görüşmesi’nin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da sorulan bir soru üzerine, Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba’nın da garantörlük talebini kendisine ikili görüşmede ilettiğini belirtmişti.
Yani, Türkiye’nin Ukrayna meselesindeki konumunun kolaylaştırıcılıktan arabuluculuğa, buradan da çok kolay bir şekilde garantörlüğe evrilmesi artık epey kuvvetli bir ihtimal. Daha savaş başlamadan önce AKP’nin arabuluculuğa heveslenmesinin riskleri üzerinde durmuş, zaten NATO üyesi olarak bir taraf konumunda olan ve Ukrayna Ordusu’na yapılan SİHA satışları gibi meseleler dolayısıyla aslında Rusya’nın tepkisini de çeken Türkiye’nin, kendisini bir anda savaşan taraflardan biri olarak bulabileceğini belirtmiştik.
Antalya Görüşmesi’ne ev sahipliği yapmak, görüşmeler için bir kolaylaştırıcılık işlevi sunmak, AKP iktidarı açısından çok da riskli olmayan bir itibar tadilatı denemesi oldu ama arabuluculuk bundan çok farklı ve hukukî sonuçları olan bir konum. Garantörlük ise bunun çok daha ötesinde sorumlulukları ve riskleri bünyesinde barındıran bir rol, daha doğrusu bir uluslararası hukuk tanımlaması.
Bir ülke üzerinde garantör olan diğer bir ülke, aldığı bu unvanla hukukî bağlayıcılığı da baştan kabul etmiş olur. Söz konusu ülkenin saldırıya uğraması halinde, saldırgana (ki karşımızdaki somut örnekte Rusya’dan başkası değildir) siyasî, iktisadî ve son noktada askerî araçlarla müdahale etmesi beklenir. Daha da ötesinde bunları yapmaya mecbur kalır.
Peki, Türkiye bu riski neden alsın? ABD ve İngiltere açısından bir garantörlük belki mümkündür. Kendi ülkelerinden gelip burada savaşmayı da göze alabilirler. Fakat Türkiye’nin muhtemel bir garantörlüğü altında Ukrayna’ya olacak yeni bir Rus saldırısının sonucu Türkiye’nin doğrudan doğruya bu coğrafyada Rusya ile çatışamaya girmesi ve belki de Türkiye topraklarının savaşın esas sahası olması anlamına gelecektir.
Tarihimizde Türkiye’nin garantör olduğu bir örnek var: Kıbrıs. Türkiye, Kıbrıs’taki garantörlüğünün kendisine verdiği hak ve yüklediği ödeve dayanarak, yani uluslararası hukukun şartlarına uyarak 1974’te Kıbrıs’a müdahale etmişti. Haklıydık, Kıbrıs Türk halkını korumak için bunu yapmaya mecburduk ve olması gereken de zaten buydu.
Fakat Ukrayna, Kıbrıs değildir. Buradaki bir garantörlüğün yaratacağı sonuç olarak doğrudan Rusya’yla savaş, Türkiye’nin yüklenmesinin beklenemeyeceği bir durum. Türkiye Ukrayna’da garantör olmamalıdır.
AKP böyle bir adımı atmayı gerçekten düşünüyor ya da kapalı kapılar ardında Batı İttifakı’na tekrar kabulün bir ön şartı olarak önüne bu konulmuş olabilir. Partileri ve şahısları adına risk almaları bizi ilgilendirmez ama şunu iyi bilmeliler ki, Türkiye’yi ve Türk milletini böyle bir ateşe atmaya hakları yoktur.